29 Mayıs 2011 Pazar

Özgürlük ve Sevgi

Özgürlük ve Sevgi

Belki de bazılarınız benim özgürlük konusunda söylediklerimi tam olarak anlayamamışsınızdır. Anlatmak istediğim şey şu: yeni düşüncelere, alışık olmadığınız şeylere açık olmak son derece önemlidir. Güzeli görebilmeniz iyi de gene de yaşamdaki çirkin şeyler gözünüzden kaçmamalı, her şeye karşı uyanık olmalısınız. Tıpkı bunun gibi tam olarak anlayamadığınız şeylere de açık olmalısınız. Çünkü bu konular üzerinde düşündükçe enine boyuna tartıp biçtikçe yaşamınızı zenginleştirme olanaklarınız artacaktır.
Bilmem hiç sabahın erken saatlerinde güneşlin sudaki yansısını ilgiyle izlediniz mi? Nasıl olağanüstü bir yumuşaklığı vardır ışığın ve nasıl karanlık sular kımıl kımıldır. Ağaçların üzerinde gördüğünüz çoban yıldızı gökteki tek yıldızdır. Hiç böyle şeylerle ilgilendiniz mi? Yoksa günlük işlere kendinizi öylesine kaptırmış olduğunuzdan uğraşlarınız daha ağırlıklı bir yer tuttuğu için bu dünyanın onca güzelliklerini unuttunuz ya da hiç tanımadınız mı? İstersek kendimizi komünist, kapitalist, Hindu, Budist, Müslüman, Hıristiyan diye tanımlayalım, istersek kör topal yada esenlikli ve mutlu olalım, bu dünya bizim dünyamızdır. Anlayın bunu. Bu bizim dünyamızdır başkalarının değil. Yalnız güçlü olanların yöneticilerin, egemen sınıfların toprak ağalarının dünyası değil bu hepimizin dünyası, sizin de benim de dünyam bu dünya. Biz önemsiz kimseleriz ama bu dünyada yaşıyoruz hep birlikte bu dünyada yaşamaya mecburuz. Zenginlerin olduğu gibi fakirlerin dünyası da bu dünya. Bu bizim dünyamız. Bunu iyice anlamak içten içe duyup bu dünyayı sevmek yalnız şöyle arada bir değil yalnız erinçli bir sabah vakti değil her zaman sevmek bizim dünyamızın bu dünya olduğunu bilincinde olup sevmek için özgürlüğün ne olduğunu anlamak gerekli.
Çağımızda özgürlük diye bir şey yok. Özgürlüğün anlamını da bilmiyoruz. Özgür olmak isteyecektik ama eğer farkındaysanız, herkes ana babanız öğretmenleriniz, hukukçular politikacılar, polisler askerler , işadamları, kendi küçük köşeciklerinde bizim özgürlüğümüzü engellemek için elbirliği içindeler.

Özgür olmak bir tek canının istediğini yapmak ya da sizin elinizi kolunuzu bağlayan dış koşulları kırmak demek değildir. Ama bağımlılık sorununu tam olarak anlamak demektir. Bağımlılık ne demektir biliyor musunuz? Ana babanıza bağımlısınız, öğretmeninize bağımlısınız, aşçıya, postacıya, sütçüye bağımlısınız ve bunu böylece uzatıp sürdürebilirsiniz. Bu tür bağımlılığı insan kolayca anlayabilir ama daha derinlere işlemiş bağımlılıklar var ki, bunları anlayabilmek için öncelikle özgür olmak gerekir. Bir kimsenin mutlu olmak için başka bir kimseye gereksinme duymasının, sizin mutluluğunuzun başka bir kimseye bağımlı olmasının anlamını anlayabiliyor musunuz? Burada anlatmak istediğim mutlu olabilmek için belirli bir kimsenin gövdesel varlığına duyulan gereksinme değil kuşkusuz, elbet bu da çok güçlü bir bağdır, ama asıl bağımlılık o kimsenin mutlu olabilmek için bir başka kimseye karşı duyduğu derinlere işlemiş ruhsal bağımlılıktır. İşte böylesine bir kimseye bağlı oldunuz mu bu bağımlılığınız bir tutsaklık olur. Büyüdüğünüz zaman da duygusal olarak ananıza babanıza karınıza ya da kocanıza bir guruya bir düşünceye bağlı kaldınız mı bu köleliğin başlangıcı demektir. Çoğumuz hiç olmasa gençken özgür olmak istememize rağmen bunu anlayamıyoruz.

Özgür olmak için her türlü ruhsal bağımlılığa karşı çıkmalıyız. Niçin bağımlı olduğumuzu iyice anlayamasak bağımlılığa karşı çıkamayız. Her türlü ruhsal bağımlılığa karşı çıkıp kendimizi bu bağımlılıklardan kurtaramadıkça özgür olamayız. Çünkü özgürlük ancak ruhsal bağımlılıklardan kurtulduğunuz zaman vardır. Özgürlüğü bir tepki saymak da yanlış olur. Tepkinin ne olduğunu biliyor musunuz? Eğer sizi kızdıracak bir şey söylersem size küfür edersem siz de bana kızarsınız bu bir tepkidir. Bağımlılık bir tepkidir. Bağımsızlık bir başka türlü daha ileri bir tepkidir. Ama özgürlük tepki değildir. Tepkinin ne olduğunu anlayıp onu aşamadıkça özgür olamazsınız.

Bir kimseyi sevmenin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bir ağacı, bir kuşu ya da bakıp gözettiğiniz bir evcik hayvanı sevebilir misiniz? Size hiç karşılık vermese, gölgesinden de yararlanmasanız arkanızdan da gelmese, size bağımlılık da duymasa gene de sevebilir misiniz? Çoğumuz böyle bir sevgiye kapalıyız. Çoğumuz bu biçimde sevemeyiz, çünkü bizim için sevgi her zaman kaygıyla tedirginlikle kıskançlıkla korkuyla çevrelenmiştir. Yalnızca sevip sevgiyi orada bırakmak istemiyoruz. Sevip de sevmekle yetinemiyoruz, sevgimize bir karşılık bekliyoruz. Bu isteğimizle de başka bir kimseye bağlı olmuş oluyoruz.

İşte bunun için sevin ve bununla yetinin. Sevgi bir tepki değildir. Eğer siz “beni severseniz ben de sizi severim” diyorsanız bunun adına ticaret denir. Alış veriş denir. Op zaman sevgi pazarda alınıp satılacak bir şey olur buna sevgi denmez. Sevmek bir karşılık beklememektir. Sevdiğiniz zaman bir şeyi verdiğinizi bile düşünmemelisiniz. Ancak böyle bir sevgi özgürlükle uzaklaşabilir. Ama biliyorsunuz siz bu tür bir sevgi için eğitilmediniz. Size matematik öğrettiler, kimya öğrettiler, coğrafya, tarih öğrettiler, heğsi bu kadar. Çünkü ananızın babanızın istediği sizin iyi bir iş sahibi olmanıza yaşamınızda başarılı olmanıza yardımcı olmaktı. Eğer ananız babanız paralı kimselerse sizi yabancı ülkelerde eğitirler. Ama dünyadaki başka insanlar gibi tüm amaçları sizin varlıklı bir insan olmanız toplumda saygın bir yer doldurmanızdır; siz de daha yukarılara tırmandıkça başka insanların daha da mutsuz daha da dertli olmalarına neden olursunuz. Çünkü başarılı olmak için yarışmalısınız acımasız olmalısınız. Onun için analar babalar çocuklarını başarılı olmaya özendirildikleri yarıştırıldıkları ama sevginin olmadığı okullara gönderiyorlar onun için de çekişme didişme içinde kokuşmuş bir toplumda yaşıyoruz, politikacılar, yargıçlar, toprak ağaları barıştan söz ediyorlarsa da, onların sözlerinin hiçbir anlamı yok.

Şimdi birlikte bu özgürlük sorununu iyice anlamaya çalışalım: sevmenin ne demek olduğunu kendi kendimize bulmalıyız. Eğer sevgiyi tanımıyorsak hiçbir zaman başkalarını düşünüp ilgilendiren başkalarının incitmemeye çalışan insanlar olamayız. Eğer yalın ayak dolaşan insanların geçtiği bir yolda sivri bir taş görürseniz bunu kaldırın. Sizin böyle yapmanızı istedikleri için değil de içinizde hiç tanımayacağınız, hiç rastlamayacağınız kimselere karşı bir duygu olduğu için yapın. Bir ağaç dikip onu büyütmek ırmağın akan sularını seyretmek, dünyanın güzelliğinin keyfine varmak, uçan bir kuşu izlemek ve uçuşunun güzelliğini fark etmek, yaşam adı verilen bu olağanüstü olaylar zincirine duyarlı olmak bütün bunlar özgür olmayı gerektiriyor. Özgürlük için insanın içinde sevgi olmalı sevgi olmasa özgürlük hiçbir değeri olmayan bir kavramdan başka bir şey değildir. Onun için duygusal ruhsal bağlılığın ne olduğunu iyice anlayıp bu tür bağlardan kendilerini koparamayanlar bu yüzden de sevginin ne olduğunu bilmeyenler için özgürlük diye bir şey olamaz. Ancak özgür insan yeni bir uygarlık değişik bir dünya yaratabilir.

Soru: İstekler nereden kaynaklanıyor? İsteklerden kendimizi nasıl kurtarabiliriz?

Krişnamurti: bu soruyu bir delikanlı soruyor. Niçin kendimizi isteklerden kurtaralım? Görüyorsunuz ya bir soruyu soran bir delikanlı. Yaşam dolu canlı kanı kaynayan bir delikanlı niçin kendisini isteklerden kurtarmak istemiş olsun? Ona isteklerden kendisini kurtarmış olmanın büyük erdem olduğu isteklerin tutsaklığından kendisini kurtarıp özgür olunca tanrıya ya da tanrı yerine hangi yüce ilkeyi koyarsanız ona ulaşacağı söylenmiş olmalı. Ama zaten isteklerden kurtulma isteği kendisi de bir istek değil mi? Bu isteğin temelinde de korku var.

İsteğin kaynağı kökeni ne? Nasıl ortaya çıkıp gelişiyor istek? Bir şey ilginizi çekiyor ve onu istiyorsunuz, bir otomobil görüyorsunuz ya da bir deniz motoru. Onlara sahip olmak istiyorsunuz. Ya da zengin bir kimsenin yaşantısına özeniyorsunuz. Belki de bir ermiş olmak istiyorsunuz. İşte isteğin kökeni bu. Görmek bir ilişki içinde olmak bir duygu uyandırıyor, bu duygulardan da istek doğuyor. Siz isteklerin tedirginliklere iç çatışkılara yol açtığını fark ettiğiniz için kendimi isteklerden nasıl kurtarabilirim diye soruyorsunuz. Sizin asıl kendinizi kurtarmak istediğiniz şey istek değil isteklerin neden olduğu üzüntüler, kaygılar sabırsızlıklar, acılar. Siz isteklerden değil isteklerin acı meyvelerinden kurtulmak istiyorsunuz. İşte bu nokta son derece önemli. Eğer istekleri birlikte getirdikleri acılardan ıstıraplardan kaygılardan, korkulardan arındırmayı bilseydik geriye yalnızca istediğiniz şeyleri elde etmenin zevki hazzı kalsaydı o zaman isteklerden kurtulmak isteyecek miydik?

İnsanda kazanmak başarmak bir yerlere varmak isteği oldukça bu istekler yanlarında kaçınılmaz bir biçimde tedirginlikleri kaygıları ıstırapları da getirecektir. Zengin olma tutkusundan şöyle ya da böyle bir kimse olma sevdasından ancak bu isteklerin nasıl huzur bozucu yıkıcı etkisi olduğunu anlayınca kendimizi kurtarabileceğiz. İster bir bakan ya da bir yargıcın ister bir din büyüğünün ya da bir gurunun olsun güçlüm olma tutkusunun yağısından gelen bir kötülüğü olduğunu iyice anladıktan sonra güçlü olmak istemeyeceksiniz. Ama biz hırsların tutkuların bizleri ahlaksızlığa acımasızlığa ittiğini güçlü olma tutkusunun kötü olduğunu göremiyoruz. Tam tersine gücü iyi yolda kullanacağımızı söylüyoruz. Saçmalıktan başka anlamı yok bu sözlerin. Kötü bir araç hiçbir zaman iyi amaca hizmet edemez. Eğer kullanılan araç kötüyse bu araçla elde edilen sonuç da kaçınılmaz olarak kötü olacaktır. İyiyi kötünün karşıtı olarak düşünmemelisiniz. Ancak kötülük bütünüyle yok edilince iyilik ortaya çıkar.

İşte bunun için biz isteklerin yan etkileriyle, sonuçlarıyla birlikte tam olarak anlamını kavramadıkça isteklerden kurtulmayı istememizin bir anlamı olmaz.

Soru: Toplum içinde yaşamamızı sürdürürken kendimizi bağımlılıklardan kurtarmamız nasıl olabilir?

Krişnamurti: toplumun ne olduğunu biliyor musunuz? Toplum insanlar arası ilişkilerden başka bir şey değildir. Siz de böyle düşünmüyor musunuz? Konuyu fazla karışık duruma getirmeyin. Kitaplardan alıntılar yapmaya kalkamayın. Son derece basit olarak düşünün. Toplumun bizimle sizin ve başka insanların arasındaki ilişkilerden başka bir şey olmadığını göreceksiniz. İnsanlar arası ilişkiler toplumu yapıyor. Ve bizim yaşadığımız toplum kazanmak elde etmek elde ettiklerini korumak ilkesi üzerine kurulmuş. Çoğumuz para kazanmak güçlü olmakla mal mülk edinmek istiyoruz, şu dünya üzerinde etkili biri olmak istiyoruz. Bunun içinde kazanmak elde etmek elde ettiklerini tutmak ilkesine dayalı bir toplum inşa ettik. Biz bunları istedikçe bu toplumun malıyız ve bu nedenle de bu topluma bağlıyız. Ama bir kimse çıkar da bu saydığımız şeylerden hiş birini istemezse ve büyük bir alçakgönüllülükle olduğundan fazla bir şey olmamayı içine sindirirse o zaman o bu oyunun dışlında kalır, topluma başkaldırır ve toplumla olan bağlarını koparır.

Yazık ki günümüzde sizi bu para canlısı mal ve güç düşkünü topluma ters düşmeyecek uyum sağlamayı ayak uyduracak biçimde eğitip yetiştiriyorlar. Ananızın babanızın öğretmenlerinizin ve okudunuz kitapların ilgilendikleri yalnızca bunlar. Siz bu topluma uyum sağlayın para canlısı mal düşkünü acımasız çıkarcı, mahveden bir insan olun o zaman saygıdeğer bir insan olacaksınız. Size verilen eğitim işte böyle bir topluma uyum sağlamanız içindir. Eğer bunun adına eğitim diyebilirseniz? Böyle bir eğitimin amacı yalnızca sizi bir modele uymanız için koşullamaktan başka nedir ki? Eğitimin işlevi sizi bir memur bir yargıç ya da bir başbakan yapmak olmamalı, eğitim sizin bu kokuşmuş toplumun tüm yapısını anlamanıza ve sizin özgürlük içinde gelişmenize ve sonuçta bağımsızlığınızı kazanıp farklı bir toplum yeni bir dünya yaratmanıza yardımcım olmalı. Ancak böyle yarım yamalak değil. Tam olarak başkaldıranlar eskiye isyan edenler para canlısı mal mülk düşkünü olmayan çıkar mevki ve güç peşinde koşmayan bir toplum yaratabilirler.

Hep yaşını başlını almış kimselerin bu böyle gelmiş böyle gider bütün bu olanlar insan doğasının gereğidir. Sizin söylediğiniz şeyler hiçbir zaman gerçekleşmeyecek saçma sapan hayallerdir dediklerini biliyorum. Ama böyle söyleyenlerin gözlerinden kaçan bir şey var: bugüne dek hep çocukları koşullandırmayı düşünmüşüz, hiç yetişkin insanları koşullanmaların etkisinden kurtarmayı düşünmemişiz. Kuşkusuz eğitim hem engelleyici hem de özgürleştiricidir. Siz yetişkin öğrenciler artık biçim almış koşullandırılmışsınız, artık hırslarınızın tutkuların tutsağı olmuşsunuz.

Babanız gibi ya da falanca bakan bilmem kim gibi başarılı olmak istiyorsunuz. İşte onun için eğitimin gerçek işlevi yalnızca sizi koşullandırmalardan kurtarmak değil, aynı zamanda her geçen gün yaşam sürecini daha iyi anlamanızı sağlayarak özgürlük içinde gelişmenize ve yeni bir dünya yaratmanıza imkan vermek olmalı. Bu yeni dünya bugün içinde yaşadığımız dünyadan bütünüyle farklı olmalı kuşkusuz. Ne var ki ne ananız babanız, ne öğretmenleriniz ne de halkın büyük çoğunluğu bu konuyla ilgilenmiyorlar. İşte onun için eğitim öğrenciyi olduğu kadar öğretmeni de eğiten bir süreç olarak ele alınmalı.

Soru: Niçin insanlar çatışıp çekişiyorlar?

Krişnamurti: niçin oğlan çocuklar kavga ediyorlar? Siz bazen kardeşinizle yafa başka çocuklarla kavga ediyorsunuz. Kavganızın nedeni ya bi oyun vardır ya başka bir çocuk topunuzu ya da kaleminizi almıştır siz de onları geri almak için kavga ediyorsunuz. Yetişkin kimselerde tam olarak aynı nedenden kavga ediyorlar. Yalnız onların oyuncakları para pul mevki ve güç sahibi olmaktır. Eğer siz güçlü olmak istiyorsanız ben de güçlü olmak istiyorsam kavga ediyoruz. İşte uluslar da bunlar için savaşıyorlar. Bu kadar basit. Konuyu karmaşık duruma getirenler filozoflar politikacılar ve din adamlarıdır. Sizinde bildiğiniz gibi çok şey bilmek çok deneyimlerden geçmiş olmak yaşamın zenginliğini zorlu yanlarını getirdiği ıstırapları kahkahaları göz yaşlarını tanımış olmak büyük bir sanattır. Ama bildikleriniz kafanızı karıştırmamalı her şeyi basite indirgeyerek anlayacak biçimde zihninizi eğitmelisiniz. Bunu da sevmeyi öğrendiğiniz zaman yapabilirsiniz.

Soru: Kıskançlık nedir?

Krişnamurti: kıskançlık sahip olduklarınızla yetinmemek ve başkalarının sahip olduklarının çekememektir. Sahip olduklarınızdan hoşnutsuzluk çekememezliğin asıl nedenidir. Bir başkası gibi olmak istiyorsunuz. Sizden daha bilgili daha güzel daha büyük evi olan daha fazla gücü daha yüksek bir mevki olan bir kimsem gibi olamadığınız için onu çekemiyorsunuz. Ya da daha erdemli olmak daha iyi meditasyon yapmasını bilmek tanrıya daha yakın olmak, olduğunuzdan daha üstün bir insan olmak istiyorsunuz, bunun için de bu konuda sizden daha ileride olanları çekemiyor, kıskanıyorsunuz. Gerçek kimliğinizi tanımanız son derece güç bir şeydir. Çünkü bunun için olduğunuzdan başka bir insan olma isteğinizden bütünüyle vaz geçmeniz gerekiyor. Kendinizi başka bir insan yapma isteğiniz kıskançlıklara çekememezliklere yok açıyor. Aslında gerçek yüzünüzle kendinizi tanıdığınız zaman bu değişme kendiliğinden oluyor. Ama size verilen eğitim sizi olduğunuzdan farklı bir kimse olmayı istemeye itiyor. Kıskandığınız zaman da size kıskanç olma kıskançlık kötü bir şeydir diyorlar. Siz de kıskanç olmamaya çabalıyorsunuz. Ama kıskanç olmama çabası da kıskançlığın bir parçası. Çünkü kıskanç olmamaya çalışarak olduğunuzdan farklı bir kimse olmaya çalışmış oluyorsunuz.
Hep bildiğiniz gibi güzel bir gül güzel bir güldür. Ama biz insanlara düşünme yeteneği verilmiş ve bu yüzden biz yanlış şeyler düşünüyoruz. Nasıl düşünüleceğini bulabilmek bir hayli iç görüyü, derinlemesine bir anlayışı gerektiriyor. Ama ne düşüneceğimizi bilmek biraz daha kolay. Bugün bize verilen eğitim ne düşünmemiz gerektiğini bize öğretiyor. Nasıl düşüneceğimizi işin derinine nasıl ineceğimizi özü nasıl kavrayacağımızı öğretmiyor. Yalnız öğrenci değil öğretmen de nasıl düşünüleceğini öğrendiği zaman okul okul adına layık olacaktır.

Soru: Niçin kitap okumalıyız?

Krişnamurti: niçin kitap okumalıyız? Bak şimdi iyice dinle. Niçin oyun oynamalıyız? Niçin yemek yemeliyiz? Niçin akan ırmağın sularına bakmalıyız? Niçin böylesine acımasız diye sormuyorsun? Yapmak istemediğin bir şeyi yapman senden isteniyor diye isyan ediyor ve niçin kitap okumalıyız diye soruyorsun. Aslında okumak gülmek acımasız olmak iyi olmak akan ırmağı seyretmek bütün bunlar yaşamın bütününün içindedir. Eğer nasıl okuyacağınızı nasıl yürüyeceğinizi bilmezseniz bir yaprağın güzelliğini değerlendiremezseniz siz yaşamıyorsunuz demektir. Yaşamın bütününü birden anlamalısınız. Yalnız bir bölümünü anlamanız yetmez. İşte bunun için kitap okumalısınız, işte bunun için göğe bakmalı şarkı söylemeli dans etmeli şiir yazmalı acı çekmeli anlayışlı olmalısınız. İşte yaşam budur.
Pin It