31 Aralık 2009 Perşembe

2010'a girerken



2009 da bitiyor.


Can artık büyüdü, anneyle babanın hayatları artık daha düzenli. Kendilerine vakit ayırabiliyorlar. Can daha bağımsız. Küçük bir çocuk olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

Şimdiden önümüzdeki sene için büyük değişimler yaşayacağımızı öngörüyorum. Can konuşmaya başlayacak, tuvalet eğitimini tamamlayacak oyun gruplarına devam edecek, yarım gün alıştırma babında kreşe gidecek çook işlerimiz var çook :) Anne işlere yoğunlaşacak, derneğine daha çok vakit ayıracak, arkadaşlarıyla, dostlarıyla, akrabalarıyla daha sık görüşecek, kısa vadeli hedeflerini gerçekleştirmek için daha çok uğraşıp zamanı daha iyi kullanmaya çalışacak.

Çook güzel dileklerim var, kendim için eşim için oğlum için akrabalarım arkadaşlarım için, tüm dünya insanları için..

Verimli seneler diliyorum, maddeten ve manen...
Pin It

28 Aralık 2009 Pazartesi

Yılbaşı gecesi

Ankara'da yılbaşı gecesi için gece dışarı çıkıp 1-2 saat oturabileceğimiz, fix menüsü olmayan bir yer arıyorum.

Böyle bir yer var mı ?

Benim aklıma Cafe Bien geldi. Bir sevgililer gününde fix menü almadan oturabilmiştik. Belki yılbaşında da böyle rahat bir ortam sunuyorlardır.
Pin It

25 Aralık 2009 Cuma

GIDA GÜVENLİĞİ VE GDO'LARLA İLGİLİ BİR YAZI

AŞAĞIDAKİ YAZI GIDA GÜVENLİĞİ HAREKETİ'NİN WEB SİTESİNDEN ALINTILANMIŞTIR.
Gazete Habertürk / Seçkin Ürey

Genetik olarak dönüştürülmüş organizmalı (GDO) ürünlere yönelik hararetli tartışmalar devam ederken, GDO’lu pamuk tohumunda dünyanın en büyüğü olan ve “Terminatör Geni”nin geliştiricisi şirket olarak anılan ABD’li Delta & Pine Land’in (DPL) iştiraki Türk Deltapine’ın Türkiye’de Tarım Bakanlığı memurlarına 2001 – 2007 döneminde rüşvet dağıttığı resmen ortaya çıktı.

Rüşvetin iki önemli nedeni vardı. Bunlardan ilki tarlalarda denetleme yapılmasına mani olmaktı. Sözleşmeli çiftçilerin Türk Deltapine için ürettiği pamuk tohumlarının yetiştiği tarlaların, tohumlar Türk Deltapine’a verilmeden önce Tarım Bakanlığı tarafından denetlenmesi gerekmekteydi. Şirketin dağıttığı rüşvetlerle yapılması gereken denetimler yapılmadı, denetim raporları ise masa başında hazırlandı. İkincisinde ise tohumların ihracatı için Tarım Bakanlığı laboratuvarlarında yapılacak numune analizleri sonrası sertifika alınması gerekmekteydi. Rüşvetle numune tohumların analiz öncesi şart koşulan kimyasal ve paketleme işlemlerinden geçmeseler bile laboratuvarlara gitmeleri sağlandı.
...

http://www.gidahareketi.org/
Pin It

24 Aralık 2009 Perşembe

Yaşasın Kermesler!



Cinnah caddesindeki Türk Amerikan Derneği'nde harika bir kermes var!
Yukarıdakiler benim aldığım minik hediyeler, fiyatlar da çok uygun!
Önümüzdeki Çarşamba günü bitecek, yılbaşı hediyelerini henüz almamış olanlar mutlaka uğrasınlar,
çok güzel çok çeşitli, çok şirin objeler satılıyor.
küçük bir de cafe'si var
( söylemeden duramam, yukarıdaki ürünleri yengem yaptı, bir tek
en alttaki iğnedenlik onun değil o da karşı standdan )
:)
Pin It

23 Aralık 2009 Çarşamba

AVATAR

Vavien'i seğredeceğim.

AVATAR geldi. Muhteşemmiş !

Çizgi filminden hoşlananlar çok ama bakalım filmi güzel olmuş mu?
Arkadaşım süper olmuş dedi. Uzun bir filmmiş 3 saate yakın sürüyormuş.
Pin It

21 Aralık 2009 Pazartesi

Vavien


















Haftasonu Vavien'i izledik. Ben çok beğendim. Engin Günaydın, Binnur Kaya ve İlker Aksum'u aynı filmde görmek çok güzel.
Filmde bir mesaj kaygısı yok. Karmaşa yok. Sürükleyici. Senaryo güzel, görüntüler güzel.

Bazı sorular sordum çıktıktan sonra:
-- spoiler -- :)
Mesela o kablonun üzerine gidilmedi...
Polis kapının nasıl açıldığını sorgulamadı...
-- spoiler --
Ama herhalde bu sorular sorulsaydı, filmin polisiye yönü gelişecekti. Bunu yapmayı özellikle istememiş olabilirler diye düşündüm...

Beni oyuncular ve sadelik cezbetti...

İlker Aksum'un rolü çok azdı. Ve çok başarılıydı. Sırf o sahne için fotoğrafını eklemek istiyorum.














Buarada fotoğrafı ve posteri buradan aldım.
Ben güzel film izleyince çok mutlu oluyorum ;) ...
Pin It

18 Aralık 2009 Cuma

Emilio Robba


Ben de Ebru'ya özendim, ben de masamdaki çiçeğimi burada yazmaya karar verdimmm.
Bu bir Emilio Robba marka lotus.. Masama çok şık bir hava verdi doğrusu.
Ben de Ebruya benziyorum galiba çalıştığım yerin ben'i yansıtmasını seviyorum. Minik minik şeyleri alıyorum koyuyorum, sıkılınca eve götürüp başkalarını getiriyorum. Bunlar çalışırken strese girmememe yardım ediyor.
Pin It

Chamaecyparis Ellwoodii!


Benim cici küçük çam ağacım!!!
Sabah Cepa'ya uğradım almam gereken birşeyler vardı tam çıkarken birden gözüme çarptı OXXO mağazası, halbuki sık sık girdiğim bir mağaza değildir, hadi gireyim dedim, meğer cici çam ağacım beni çağırmış da ondan! Yılbaşı Hediyesi olarak veriyorlar!!
Çok hoşuma gitti!
Bakın ne yazıyor üzerinde:
Adım Chamaecyparis Ellwoodii. Bir yaşındayım. Altı ay sonra daha büyük bir saksı isterim. Evde ya da dışarıda sizin dikili ağacınız olurum. Yok olan bunca ormanı yenilemek için el ele veririz. Orman bitkisiyim. Yakıcı güneşe dayanamam, ışığa bayılırım. Toprağım kurudukça suyla hayat bulurum. Ayda bir kez gübre verirseniz daha hızlı büyürüm. Uzun yıllar nefesimle hepinize temiz hava sağlarım. Bana baktığınız, beni sevdiğiniz için teşekkür ederim.

Çok şirin:)
Pin It

11 Aralık 2009 Cuma

Kapadokya


Arkadaşlarla Kapadokya gezisi yapmak istiyoruz.
Nereye gidelim, nerede kalalım, nereleri gezelim? Ben bi araştırayım bu konuyu.
Toplam 3 çocuklu iki aile bir haftasonu için Kapadokyaya gezi yaparsa neler olur :)))
Pin It

Yağ

Poğaça yaptım. Hiç olmadı. Çok yağlı geldi bana. Ama bulduğum çoğu poğaça tarifi de benim koyduğumdan daha çok yağ koyuyor.

Ben zaten tüm tariflerdeki yağ oranını insiyatif kullanıp azaltırım :). Bu sefer de öyle yapmama rağmen, piştiğinde poğaçalar yağ kokuyordu. Tabi bana göre... Ama önemli olan da benim algım değil mi ?:)
Tarifte bir çay bardağı sıvı yağ ve bir paket margarin diyordu. Ben bir çay bardağından daha az sıvı yağ ve nerdeyse yarım paket margarin koydum.
Ve margarin margarin kokulu poğaçalarım oldu.

Sonuç olarak zavallı poğaçaları bir kaç gün beklettikten sonra atmak zorunda kaldım.

Hafif hafif tariflere ihtiyacım var benim !
Pin It

7 Aralık 2009 Pazartesi

Yağmur

Hava kapalı, yağmurlu, kasvetli Ankara'da. Haftasonu insan havanın daha güneşli olmasını istiyor. Güneş gerçekten de hayatın kaynağı olduğunu hissettiriyor.

Yılbaşı geliyor, ne yapsak, ne yenilikler ne değişiklikler yapsak. Siteyi biraz renklendirsek mi? Işıl ışıl parıldasın, melekler mi koysak biryerlere, açan gülümsesin :)
Pin It

28 Kasım 2009 Cumartesi

Bedenin Sağlığı Üzerine..

Bedenimin nasıl çalıştığına hiç önem vermediğimi farkettim. Eşim sayesinde.. Nasıl mı? Benim eşim:

-Yediği her türlü yemeğin midesinde nasıl bir hissiyat bıraktığını tarif edebilir.
- Farklı bir yemek yediğinde hemen midesi tepki verir.
- Bulunduğu ortamda birkaç derecelik ısı farklarını bile hemen farkeder ve önlem alır.
- Başı mı ağrıyor, o ağrının yerini şeklini niteliğini en ince detayına kadar tarif edebilir.
- Dokunsallığı çok yüksektir, sevgisini dokunarak ifade eder, ağrılarını dokunarak geçirebilirsiniz. vb.vb.

Ben ise tam tersi, yediğim en berbat yemek bile dokunmaz, ne kadar terlersem terleyim hasta olmam, ne kadar üşürsem üşüyüm hasta olmam, hastalıklara karşı modum her zaman hoşgeldin şeklindedir vs. niye, çünkü bu bedene fazlaca alaka kurmayıp, hep daha yukardaki asıl ben'e odaklanıyorum da ondan.

O'nu görünce ben kendi bedenime hiç önem vermediğimi hep onun dışında biryerlerde kalmak istediğimi farkediyorum. Güzel birşey mi, hayır. Çünkü herşeyde olduğu gibi burada da dengeli kalabilmek en sağlıklısı. Belki onunki de biraz uçta benimki de. İkimiz de birbirimize yaklaşalım diye mi biraradayız nedir??
Pin It

25 Kasım 2009 Çarşamba

Fren Yapmak !

Fren yapmak üzerine yazı yazmak istiyorum ama fren yapıp yazmıyorum.
Arabayla giderken değil, yaşarken frene basmak üzerine.
Pin It

23 Kasım 2009 Pazartesi

İlk dalış yazısı

Şimdi blog a baktım da bir adet dalış tag i yok :( .. Nasıl olur ! Demekki uzak kalmışız.. :s O zaman ben en son Kaş dalışımı anlatayım..

Eski dalışlarıma göre biraz zorlandım diyebilirim. Çünkü aradan 1,5 - 2 sene geçmişti.
Zorlandığım noktaları söyleyim önce :
- Elbiseyi kuru kuru giymeye çalıştığım için ter içinde kaldım. Bir de uzuun elbise. Neyseki ikinci dalışta akıllanıp bir shorty buldum etraftan ..
- Spordan da uzaklaştığım bir döneme denk gelince bol bol nefes aldım derinlerde. Hiç 50 nin altında çıkmazdım sudan, yerlerde süründüm :).
- Akıntı vardı. Acayip yoruldum :)

Sualtında olmak çok heyecan verici birşey.. Bu da tüm zorluklara değer ;)
Yine de bir sonraki dalışa biraz fit gitmeyi tercih ederim!

Kaş dalışının benim için diğer bir anlamı da, eşimin de ilk defa dalış yapmış olması! :) İlk defa discovery yaptı. Ben acaba batacak mı, kulağı ağrır mı, sinüsleri ne olacak fln diye düşünürken O pat diye daldı. :) Hocayla beraber heralde bir 10 dk da aşağıda kaldılar. Ben de yukardan onu izledim. :)
Pin It

20 Kasım 2009 Cuma

Balık & Meze

Balık yanına yapılabilecek meze ve yan yemekler nelerdir ? :)
Benim aklıma gelenler: (tabi yapabileceklerimi yazdım)

- Yoğurtlu kereviz ya da zeytinyağlı kereviz
- Mücver
- Patlıcan salatası
- Roka salatası ve turp
- zeytinyağında domates kurusu olabilir. Hiç yapmadım ama çok zor olmasa gerek.

başka başka ?
Pin It

16 Kasım 2009 Pazartesi

2012

Muhteşem sahneler, muhteşem görsel efektler, çok etkileyici bir film. Tabii ki konu dünyamızın fiziksel kıyameti olunca etkileniyor insan..
Dünya yer küresinin tamamen yerinden oynadığı kıtaların yok olduğu çok büyük tsunamilerin olduğu bir kıyamet filmi yapmak istemişler ve çok da güzel yapmışlar. Bu olayı dayandırdıkları da Maya takviminin sonu olan 21.Aralık.2012 tarihi. Bu bilgiyi alıp popüler bir film yapmışlar.
Eski Türk filmlerindeki saçmalıklara imkansızlıklara güleriz ya, işte bu da onun Amerikan versiyonu. Son derece güzel ve etkileyici olmuş tabiki, bütün gerçeklik dışılara rağmen :) Depremler ve tsunamiler gerçek dışı değil elbette ama kahramanlarımızın yıkılan binaların arasından geçip kurtulan uçağı, çatır çatır çatlayan asfaltın üzerinde uça uça giden arabası gibi şeyler gerçek dışıydı :)

Neyse, demek istediğim, bir fiziksel kıyamet fikri işlenmiş ve de güzel işlenmiş. İnsanı koltuğa yapıştırıyor.

Ama niye yalnızca fiziksel yok oluş? Daha derin mesajlar içeremez miydi bu film?

Bence başka bir 2012 filmi daha yapılmalı. Ve o filmde, insanın kendi içindeki kıyameti işlenmeli.
Nasıl olur ki bu kıyamet? Olaylara daha ruhsal açıdan bakanlar için Maya bilgileri farklı anlamlar taşıyor. İnsanlığın farklı bir bilinç haline ulaşacağını, daha kendinin farkında, daha şuuru açılmış bir insanlığın enerjilerinin alınacağını söylüyor. Elbette ki bu değişim bir günde oluvermeyecek, bu değişim yıllarca süregelmiş yavaş yavaş ve etap etap gelişen bir olgu.
İçerdeki kıyamet dışardakinden çok daha insanı etkileyen, çok güçlü bir yenilenme demektir.
İnsanın inançlarının, değerlerinin, iç putlarının yıkılması bir depremin bir kıtayı yok etmesinden daha güçtür. Ama bunun olabileceğini düşünmek yepyeni bir dünyada, insanlığın kardeşçe birarada yaşayabileceğini düşünmek beni mutlu ediyor. Tabi bu kadar pembe görmüyorum, ayrıca, kendi içinde egosunun, çıkarcılığının, nefsaniyetinin kölesi olmuş insanların tabii afetlerle elenebileceğini de düşünüyorum.

Mayalarla ilgili daha geniş bilgi için mayatakvimi.blogspot.com ziyaret edilebilir.
Pin It

11 Kasım 2009 Çarşamba

Gurdjieff

Genel olarak eğitim, zihnin biçimlendirilmesiyle sınırlandırılmıştır. Kendisinden bir şiir ezberlemesi istenen bir çocuk, tıpkı bir papağan gibi, hiçbir şey anlamadan şiiri ezberler. Üstelik ana babası da onun bunu başarmasından mutluluk duyarlar.
Okulda da yine mekanik olarak bir şeyleri öğrenmeye devam eder ve iyi dereceyle mezun olur; aslında ne bir şey anlamış ne de hissetmiştir. Zihninin gelişiminde kırk yaşında biri kadar yetişkindir ama özünde on yaşında bir çocuk olmaya devam eder. Zihninde hiçbir şeyden korkusu yoktur ama özünde korkmaktadır. Ahlaki değerleri tamamen otomatik ve yüzeyseldir. Onu da, tıpkı şiiri anlamadan ezberlemesi gibi öğrenir. Fakat çocuğun özü, iç dünyası; hiçbir rehberlik olmaksızın kendi haline bırakılmıştır.
Eğer bir insan kendisine karşı samimiyse, ne çocukların ne de yetişkinlerin ahlaki değerlerinin olmadığını kabul etmek zorundadır.
Bizim sahip olduğumuz moralite, bütünüyle teorik ve otomatiktir ve eğer samimiysek, ne kadar kötü olduğumuzu görebiliriz.
Eğitim, doğayla hiç ilgisi olmayan bir tür maskeden başka bir şey değildir. İnsanlar bir yetişme tarzının diğerinden iyi olduğunu düşünürler, fakat aslında hepsi de birdir.
Bütün insanlar aynıdır ama her biri de karşısındaki kişide bir kusur bulmakta çok acelecidir. Öte yandan hepimiz de kendimizdeki kusurlara karşı kör gibiyizdir.
Eğer bir insan özüne karşı samimiyse, kendisini karşısındaki kişinin yerine koyar ve ondan daha iyi olmadığını anlar.
Pin It

WALL E


Dün yürüyen merdivenin üzerindeyken Wall E filmini hatırladım.
Hareketsizlikten ayakları bacakları küçülmüş şişman insancıklar. Aaaaaaa !
Wall E ye gelince, o sevgi dolu hem de çok tatlı tasarlanmış bir robot ;) ben de bir tane istiyorum.
Fotoğraf burdan.
Pin It

10 Kasım 2009 Salı

Çocuk Gelişimine RUHSAL BAKIŞ

Aşağıdaki metin biraz ağır gelebilir ama çok önemli bilgiler içeriyor. Paylaşmak istiyorum. Yarın, bu konuyla ilgili birkaç yazı daha geçeceğim.
Gürdjieff isimli zat,bir ruhsal öğretmen,bir Hristiyan mistiği imajından çok bir Zen ustası veya bir Sokrat figürüne benzeyen bir zat'tır. Onu tanıyanlar tarafından tek kelimeyle insanların benzersiz bir “uyandırıcısı” olarak görülen bu insan, insan bilincinin geliştirilmesi için özel bir metodolojiyi barındıran bir okul bırakmıştır.


Soru: Bir çocuk ne dereceye kadar yönlendirilmelidir?
Cevap: Genel anlamda konuşursak, bir çocuğun eğitimi; yaptığı her şeyin onun kendi iradesine dayanması gerektiği prensibine oturtulmalıdır. Hiçbir şey ona hazır olarak verilmemelidir. Ona sadece fikir verebilir, rehberlik edebilirsiniz; hatta öğretirken bile dolaylı yoldan öğretin, uzaktan ve başka bir noktadan hareket ederek ona rehberlik edin. Ben asla doğrudan öğretmem, aksi takdirde öğrencilerim hiçbir şey öğrenemez. Eğer bir öğrencimin değişmesini istiyorsam, uzak bir konudan başlarım veya bir başkasıyla konuşurum, böylece o öğrenir. Çünkü bir şey çocuğa doğrudan söylendiği zaman mekanik olarak eğitiliyor demektir ve öğrenci daha sonra kendisini de eşit derecede mekanik olarak ortaya koyacaktır.
Kendisini mekanik olarak ifade eden biri ile birey olarak adlandırılabilecek olan bir kişinin kendisini ifade edişi çok farklıdır. Birincisi yaratılmıştır, oysa ikincisi yaratmaktadır. İlki bir yaratım değildir, kendisi tarafından değil insanlar tarafından oluşturulmuştur. Bunun sonucu, hiçbir orijinalliği olmayan sanattır. Bu tür bir sanat çalışmasındaki her bir çizginin nereden geldiği, kolaylıkla görülebilir.

G.I.Gurdjieff
"Gerçek Dünyadan Manzaralar" adlı kitaptan
Pin It

9 Kasım 2009 Pazartesi

Yael Naim, Too Long

Güzel şarkı.

I waited for so long
Outside myself
You see I was pretenting
To be someone else
I was longing to see
Who i wanted to be

And I've been waiting on my own
I've been waiting for too long
Not strong enough to be with you
And I've been making up my world
I've been painting it with gold
Not strong enough to see you

I irrigate illusions
Then let them grow
How can I pacify myself?
And let go
And I run wild to see
Who I turned out to be

........

But it was too cold
In my world
Pin It

23 Ekim 2009 Cuma

GRİBE KARŞI ÖNLEMLER ve KOLONYA!

Domuz gribi yaygınlaşıyor telaşı yüzünden hepimiz hijyene daha çok önem vermeye başladık. Bu güzel birşey. Özellikle ellerin sık sık yıkanması gerekiyor. Dün Okanla eczaneye girdiğimizde ben ilaçlarımı alırken baktım o da antibakteriyel tek kullanımlık mendillerden alıyor. Bir kutunun içinde 10 tane kadar var. Aldık işyerlerimize evimize götürdük.

Akşam Okan internette yine bu konuyla ilgili yazıları okurken, bu mendillerden en faydalı olanlarının içinde alkol barındıran mendiller olduğunu okumuş. Ve birden aklına gelivermiş, bizim toplumumuzun eski bir geleneği vardır ya, gelen misafire KOLONYA tutulur, ne kadar güzel bir alışkanlık! Çok eski yıllarda bunun gibi kırıp geçiren pekçok grip de olmuş, İspanyol gribi vs. Bütün bunlara en güzel önlemlerden bir tanesi de bu olsa gerek. Ne kadar güzel yerleşmiş bir gelenek, hoşumuza gitti doğrusu.
Artık pek yapılmıyor belki Anadolu'da hala yaygındır bilemiyorum. Aklınızda bulunsun :)
Pin It

DOMUZ ve GRİP

Bu yılki mevsimsel gribin adı domuz gribi oldu.
Herkes panikte, yahu koskoca Ankara gibi yerde sen panik olursan ücra yerlerde yaşayan insanlar ne yapsın!!!!!!!!
Hastane desen on dakika, eczane desen on dakika, çocuğun mu var, yüksek ateşte ishalde kusmada zaten hemen doktora koşuluyor, peki niçin bu panik o zaman? bütün bu imkanları olmayanlar için tehlike varken, panik yapmak yerine, o insanlara gerekli teçhizat temin edilse, bunun yolları aransa, kampanyalar düzenlenip oralara gidilip insanlar bilgilendirilse daha işe yarar bir iş yapılmış olmaz mı??
Bilemiyorum bu duygusallık daha nereye kadar gidecek...hiçbir faydası olmayan, insanların objektif düşünmelerini engelleyen en büyük şey bu duygusallık....
İşe yarar bir şey yap, işe yarar bir fikir üret.. endişe, panik, korku.. nereye kadar yaşayacaksın ve yaşatacaksın???
Pin It

16 Ekim 2009 Cuma

Başka biri gibi hissetmek ..

Hiç sesiniz sanki sizin sesiniz değilmiş gibi çıktı mı ?
Ya da kurduğunuz cümleler başkasınınmış gibi ?
Gülerken bu gülen ben değilim ki dediniz mi ?
Birini dinlerken ya da biriyle konuşurken, içinizden bir ses bas bas bağırdı mı "Kalkıp gitsene hadi diye !" ?
"Acaba ben ne hissediyorum? Acaba ben ne istiyorum?" sorularının cevabını bulamadığınız oldu mu ?

Olmuştur.
Olsun.
Dinlemeyi öğreniriz biz de. O başka biri gibi çıkan ses, başkasının cümlelerini kuran, gülmek istemediği halde gülen ve ne istediğini pek de bilmeyen o ses kimdir, varlık sebebi nedir, buluruz.
Nasılsa.
Farketmek değişimin ilk adımı.
Pin It

6 Ekim 2009 Salı

Elif Şafak - Siyah Süt

Elif Şafak ın Siyah Süt kitabını okuyorum.
İçseslerinden karakterler yaratmış. Herbirine isim vermiş, tanımlamış, kıyafetlerine kadar anlatmış. Bir de çizimlerini de koymuş. Onları canlı birer parmak insan yapmış ve konuşturmuş.
Çok hoşuma gitti.
Kafandaki seslerle konuşmak tanışmak için iyi bir yol .. Hepsine sempati duyuyor insan bu şekilde.. ;)
Pin It

28 Eylül 2009 Pazartesi

Z A M A N

Zamanı durdurmak istiyorum. Herkes herşey sussun ve dursun.

Bu duygumun nedeni yetişememek. Hayata yetişemediğimi düşünüyorum. Çocukken zaman uzun gelir ya. Tadını çıkara çıkara, pişmanlık duymadan, keşkeler olmadan yaşar gidersin her anını. Şimdi ise yapmam gerekenler, yapamadıklarım, yapacaklarım listeleri uzayıp gidiyor. Bu listelerse şu anı unutmama neden oluyor..

Kocaman bir ne yapsam listem var. Öncelikler var.. Kararsızlıklar var. Neyi ne zaman ve nasıl yapacağımı bir türlü sıraya koyamıyorum. Onu ekliyorum bunu çıkarıyorum olmuyor..
Sanırım bir dönüm noktasından geçiyorum..

Bir yandan da biliyorum ki evdeki hesap hiç birşeye uymuyor.. Hesap kitap yapma desen.. E ama ben böyleyim... Tabi hesap yapmayan bir yanım da var..

Biraz da o tarafı dinleyeyim bakayım ne diyor..
Pin It

17 Eylül 2009 Perşembe

Biraz deniz, biraz rüzgar, bolca CAN :)

Çeşme'deyiz...Bu yaz tatilimizin iki haftası Ramazan ayına denk geldiği için tatil mekanları çok boştu. Otel boştu, plajlar boştu ama bu bizim işimize geldi doğrusu. Can’ın çığlık ve bağırma ve çeşitli seslerden oluşan muhabbeti daha az insanı rahatsız etti :) Çocuğu olanlar eminim ki hoş karşılıyordur fakat çocuk büyütmemiş olanların rahatsız olmalarını da çok çok iyi anlayabiliyorum. Ama hiç kimseyi rahatsız etmeyelim diye de hiçbir yere çıkmamak herhalde doğru bir şey olmaz değil mi :)
Süper fotoğraflar yükleyeceğim dönüşte.
Pin It

11 Eylül 2009 Cuma

D E Ğ E R

D E Ğ E R

Sadece sen sen olduğun için, var olduğun için değerlisin. Ne kadar özel bir varlık, insan.
Neden bunu hissedemiyorsun.. ?
Neden kocaman resimdeki güzelliği yüceliği göremeyip, minicik detaylarla üzüm üzüm üzülüyorsun ?
Senin için üzülmek istemiyorum. Senin sadece güzelliğini, özelliğini bilmeni istiyorum. Acınamayacak kadar yukarılardasın.. Her insan gibi.

Hiç kimse senin değerini düşürebilme gücüne sahip değil biliyor musun, senden başka.

İstediğin kararı istediğin zaman değiştirebilirsin.. İstediğini söyleyebilirsin.. Sen bunların sonuçlarını gözealabilen birisin, hep aldın. Seni mutlu eden bu. Seni üzecek bir adım atmışsan, geri adım atabilirsin..

Kararların senin elinde. Güzel olan da zor olan da bu.
Pin It

10 Eylül 2009 Perşembe

Hoşgeldin Ramazan

:) bu başlığı atmak için biraz geç kaldım galiba. aklıma bu yazının yarım daire şeklinde ışıklı olarak dışarılara asıldığı zamanlar geldi. Belki hala vardır biryerlerde ben görmüyorum.
Geçenlerde aklıma gelen bir fikri paylaşmak istedim.
Orucu yılın belli bir ayında herkes eş zamanlı olarak tutuyor ya, oruç tutmanın kişi için mahremiyeti olan bir olay olduğu veya olabileceğini düşünüyorum. Ve bu zamanlama konusunda da daha esnek olunabileceğini belki de.
Oruç tutmak (kısmen)bedene ve nefse hakimiyet çalışması anlamına geliyorsa, ki bence öyle, bu kişiye özel ve mahremiyeti olan bir konudur. Dolayısıyla kişi kendi istediği aylarda veya kendi istediği günlerde orucunu tutsa ve bunu da tercih etmiyorsa hiç kimseyle paylaşmasa. Bu çok daha içsel, kendi vicdanıyla onun arasında yapılmış bir çalışma olmaz mı? Kendisini hazır hissettiği an bunu yapabilir. Vicdanen veya aklen veya bedenen hazır hissetmediği zamanlar da yapmaz.
Bunu yapmak, yapabilmek, kısmen de olsa vücut üzerinde bir otokontrolü sağlayabilmek önemli bir iş, kişinin daha farklı idrakleri kazanabilmesine de yardımcı olacaktır belki.
Pin It

3 Eylül 2009 Perşembe

Yalıkavak, deniz, gün batımı, kumsal, tekne...


Hafiften bir rüzgar esiyor, vücudunda harika bir ferahlık hissi...
Güneş batıyor, portakal rengi olmuş bütün ufuk, görüntüye bakarken iyiki buradayım diyor insan...
Akşamın başlangıcında balık restoranları sahile masalar atmışlar, küçücük masaların üzerinde minik minik mumlar yanıyor, ambians harika..
Sahile bakan küçük küçük pansiyonlar, bir tanesi Altınköy, bembeyaz bir güzellik..
http://www.bodrumtravel.org/scripts/kayit.asp?ID=3695&kod=001&page=grup.asp&results=3695,3693,3692,3689
Sahilden ilerliyorsunuz, marinadan içeri girdiğinizde muhteşem bir sadelik ve elit bir hava hissediliyor hemen, biraz yürüyünce olağanüstü tekneler ve yatları görüyorsunuz, demirlemiş durumdalar, onlara bakıp hayal kurmak bile çok güzel...
Çarşısı klasik bir sahil kasabası çarşısı, ışıl ışıl ve hareketli, insana tatilde olduğunu hissettiriyor..

Yazın yaşanabilecek en güzel yerlerden bir tanesi, Yalıkavak'ı çok seviyorum! Sadece yaz aylarında deniz kenarına yerleşsem, sonra tekrar Ankara'ya dönsem ne güzel olurdu
:)
Pin It

1 Eylül 2009 Salı

Şu meşhur AŞK kitabından...

Otuzbeşinci Kural:

Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz.
Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki inananla.
İnsan-ı kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi.
Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

Tezatları nasıl kucaklayacağız?
Herkes bir kutup olmuş durumda. Bir de bu kutuplaşmanın adı "değerlerim inançlarım" oluyor. O bizim değerlerimiz dediğimiz şeyler yok olursa ne olur?
Bütün insanların bütün değerlerini ve bütün inançlarını kucaklamamız demek olur... O sıkı sıkıya yapıştığımız değerler inançlar gelenekler adetler yok kurallar yok ayıplar ..... say say bitmez... bunların hepsi bizi bir kutup yapıyor.
İnsanı değerinden inancından veya makamından parasından dolayı değil veya üstü saçı başından dolayı değil veya dini, ırkından dolayı değil, insanı sadece insan olduğu için sevmek demek, kendi içinde de bütün bunlardan kurtulmuş olmak demektir bence.
Tezatları kucaklamak kolay değil... ama imkansız da değil çünkü aslımız BİR bizim...
Pin It

21 Ağustos 2009 Cuma

Günümüzün aşk oyunları...

Elvan Demirkan'ın 15Ağustos Cumartesi günü Sabah gazetesinde çıkan yazısının bir kısmını aldım;

Sahtelik, taktikler, gerçeği saklayan veya değiştiren yalanlar... Günümüzün ilişki kurallarının temelini oluşturuyor. Neredeyse kimsenin kimseyi pozitif göremediği bir dünyada yaşıyoruz. Çeşme ve İstanbul'da bazı kadınların bütün konuları ilişki taktikleri olmuş. Ne eğitimimize, ne zekamıza, ne de görgümüze yakışmayacak kadar sinsi, ucuz ve aptal aşk oyunları görüyorum etrafta... O senin peşinden koşsun... Erkekler kendisine iyi davranmayan kadınlara köle olur... Ondan ne kadar etkilendiğini belli etme, kaçırırsın... Kendine güvenin sonsuzmuş gibi davran, zayıf olduğunu anlarsa ilgisi biter... Daha şimdiye kadar bir erkeği elde etmek istiyorsan 'kendin ol' diyeni duymadım.

Karşınızdakinin sizinle uyumunu (veya uyumsuzluğunu) anlamaya fırsat bile vermeden elde etmek için taktikler başlıyor... Bir insan daha kendini çözememişken nasıl kendisi için doğru olan kişiyi bulabilir ki? Aşık olmak acımasız bir uğraşa dönmüş. Cesur, rahat ve zevk almaya yönelik (anlık zevklerden bahsetmiyorum) bir beraberliği mumla aramanız gerekiyor. Onun yerine umutsuz, 'Daha fazla bekar kalmaktan nasıl kurtulunur?', 'Ne pahasına olursa olsun beraber olduğun kişinin ilgisini sürdürmek' sendromlu ilişkiler alıp başını yürümüş. Eğitimli, akıllı, hoş ve hırslı kadınlar, profili yüksek erkeklerle ilişkiler yaşıyor. Ama çoğu erkeğin ya ayrılmaya hiç niyetli olmadığı evlilikleri veya uzun vadeli bir ilişkiye girmelerini engelleyecek acayip alışkanlıkları veya bağımlılıkları var. O yüzden işe yaramayan taktiklerle ilginç kalmaya çalıştığınız sürece kız arkadaş veya ex kız arkadaş olmaktan öteye gitmek zor.

.... Eğer şimdiye kadarki taktiklerinizin bir işe yaramadığını düşünüyorsanız, gelin şu şartlı dürüstlükleri bırakın. Oyun oynamayın, kendiniz olun, oyun oynarsanız, karşınızdakinin de sizinle oynamasına hazır olun...
Pin It

14 Ağustos 2009 Cuma

Akıp Giden Seneler...

Bugün dönüp on sene öncesine bir baktım da, o zamanlar çok merak ederdim 10 sene sonra ben ne halde nerelerde olacağım diye.. bu kadar değişebileceğimi düşünemezdim.. olaylara bakışım, duygularıma bakışım, dünyayı değerlendirişim, herşeyim o kadar değişmiş ki..
Olayın içindeyken bu kadar net göremiyorsunuz ama etkisi geçince, hele de üzerinden yıllar geçince, o kadar açık gözüküyor ki bazı şeyler..
Aynı olayları tekrar yaşasam aynı tepkileri mi verirdim? Kesinlikle hayır.. Değiştiğimi buradan anlıyorum zaten..
Eskiden yaşadığım ve olağanüstü duygusal hallerde kendimi oradan oraya attığım, günlerce ağladığım, yaşamdan bile koptuğum olaylara, zamanlara, şu yaşımda hafifçe gülümsüyorum o kadar.. o gülümsemenin içinde o kadar çok şey anlatıyorum ki aslında.. Bu idrakimle o zamanlara geri dönsem, o durumları bambaşka bir şekilde yaşardım.
Ama o zamanki idrakim olsa yine aynı şeyleri yaşayacağımı biliyorum. Çünkü yaşamadan şu anki ben olamazdım.

Bugün de merak ediyorum 10 sene sonra ne durumda olacağım?
:)) şu anki ben olmaktan çok memnunum, eminim o zamanki ben olmayı da çok seveceğim...
Pin It

7 Ağustos 2009 Cuma

Bir Cuma öğleden sonra

Cuma öğleden sonra çalışmaya çalışan biri olarak aklımdan geçenler:

- Büyük çanta kullanmak anlamsız ama seviyorum işte. Aradığımı bulamıyorum ve bazen çok ağırlaşıyor ama ne yapabilirim ki di mi :) . Tokamı çantamın biryerlerine koyduğumu biliyorum ama bulamadım!
- Bence tofitaları daha ekşi yapsınlar. Fazla meyve yemeyen biri olarak meyveli ekşi şeyleri seviyorum :) Mesela erik pestili.. mmm yakında.
- Bitirmem gereken işe başlasam mı ? Konsantre olmama engel tüm ekranları kapatıp başlamalıyım...
- Neden saatimi takmıyorum ki ? Saatimi çantamda taşımam ilginç bir durum kabul ediyorum.
- Biraz su içeyim. Günde minimum 2 litre su içmeliyim.. meli malı..
- Twitter.
- Bir de karşımda Calcium tablet duruyor. Arasıra içerim belki diye...
- Çalışmak için az vaktim kaldı.. Blogger elveda.
- Akşam dışarı çıkmak için enerjim yok ama planım var.
Pin It

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Venedik


Pin It

Venedik - Floransa araba ile yolculuk

Venedikteki iki günümüzden sonra Floransa'ya doğru yola çıktık. Venedik - Floransa arasında paralı otoban var. Otoban ücreti 15 euro.
Araba kiralama sürecimizin başarıyla tamamlanmasının ardından, Venedik havaalanından, minik ama güvenli arabamızı aldık.

İtalya hakkındaki her site ve her kitap İtalya'da araba kullanmanın zorluklarından bahseder. Bana kalırsa italya'da, büyük şehirlerde trafik, İstanbul gibi. Şöforler de Türk gibi ama italyan ve tabi bazı farklı kurallar var.

Ben gitmeden önce, yeterince İtalya da araba kullanmanın zorluklarını okuduğum için pek araba kullanmaya cesaret edemedim. (Ki 97 den beri araba kullanırım. ;) ) Neyse ki eşim vardı ve o İtalya fln demeden her yere bizi götürdü. Biriki kere biriki İtalyan trafikte bize bağırmış olabilir ama italyanca bilmediğimiz için hiçç takmadık :) Veeee GPS imiz olmamasına rağmen hiç kaybolmadık.

Biz uyarılara rağmen GPS kiralamadık. Çünkü araba ile birlikte GPS kiralamak günlük 15 euro civarı tutuyor. Artı bir de one way gidiyorsanız üstüne 60 euro daha veriyorsunuz. Tabi eğer o sırada ellerinde GPS leri varsa.

İtalya da araba kullanırken, GPS iniz varsa bile şehir içinde dolaşmak problemli olacaktır. Çünkü en azından Floransa, Siena ve Roma da sınırlı alanlar (limited zone) var. Bu bölgelerde araba kullanmak için özel izniniz olması gerekiyor. Ne yazıkki GPS ya da Google map bunu bilmiyor. Eğer oteliniz sınırlı alan içerisindeyse, oteller size bu özel izini sağlıyormuş. Ama ben buna da çok güvenmeyin derim. Çünkü otele gittiğinizde "yok biz sağlamıyoruz" diyebiliyorlar.

Eğer GPS iniz yoksa eşime başvurun :) o size detaylı ve süper düzenli, sayfalarca haritalar hazırlayacaktır. Ve hiiç kaybolmayacaksınız..
Venedikten italya haritası almıştık ama sadece bu harita bizim için yeterli olmadı.
Eşimin Google Map ten edindiği ve düzenlediği büyük ölçekli haritalarımız bizi çok mutlu etti. Özellikle şehirlere giriş çıkışların ve otellere gidiş gelişlerin detaylı çıktılarını almıştık. Ve çok işimize yaradı.
Pin It

100. maymunun hikayesi

Pasifik Okyanusu'nda irili ufaklı birçok ada. Bu adalarda Macaca Fuscata türü Japon maymunları yaşıyor. Bu adalardaki maymunların doğal ortamları içindeki davranışları otuz yılı aşkın bir süre bilim insanları tarafından gözleniyor. 1952'de Koshima Adası'nda bilim insanları maymunların beslenmesi için kumların içine tatlı patates bırakıyorlar. Bu adanın maymunları da tatlı patatesin tadından hoşlanıyor ama yiyeceklerinin kumlu olması hiç de hoşlarına gitmiyor. Ama can boğazdan gelir diyerek kumlu da olsa tatlı patatesleri yemeye devam ediyorlar. Bir gün, on sekiz aylık İmo isimli dişi maymun bu soruna bir çözüm buluyor, İmo, tatlı patatesleri en yakın su birikintisinde yıkayarak yemeyi akıl ediyor. Bu buluşunu annesine de öğretiyor, İmo'nun arkadaşları da patateslerini yıkayarak yemeyi öğreniyor ve kendi annelerine de öğretiyor. Bu yeni davranış biçimi bilim insanlarının gözleri önünde, yavaş yavaş maymunlar arasinda yayılıyor.
1952 ve 1958 yılları arasinda genç maymunlar, beslenmelerini daha zevkli hale getirmek için, kumlu tatlı patateslerini yıkamayı öğreniyorlar. Bu daha sağlıklı ve zevkli yeni davranış biçimini çocuklarını taklit ederek onlardan yeni bir şey öğrenen yetişkin maymunlar da kazanıyor. Yeniliklere açık olmayan, çocuklar ve gençlerden de öğrenilebileceğini düşünmeyen, kendi bildiklerini tekrar eden yetişkin maymunlar ise kumlu patates yemeye devam ediyor. 1958'in sonbaharında çok şaşırtıcı bir şey oluyor. Koshima maymunlarının bir kısmı (diyelim ki 99 maymun) artık patateslerini suda yıkayarak yemeyi öğrenmiş oluyor. Bir sabah, gün doğarken yüzüncü maymun da patateslerini yıkayanlar arasına katılıyor. İşte o an her şey değişiyor. Aynı günün akşamı, adadaki hemen hemen tüm maymunlar, patateslerini yemeden önce yıkamaya başlıyor. Yüzüncü maymunun ilave enerjisi her nedense devrim yaratıyor! Ama hikâye bitmedi. Bilim insanlarını şaşırtan asıl sürpriz, bu adayla doğrudan bir ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun kolonilerinin de aynı anda patateslerini yıkamaya başlamaları... Yeni bir düşünce ve davranış tarzı, toplumları oluşturan fertlerin belirli bir oranı tarafından benimsendiği an, bu yenilik, mesafenin önemi olmaksızın zihinden zihine aktarılabiliyor. Yani, "Yüzüncü Maymun Fenomeni" denilen bu fenomen şunu gösteriyor: Yeni bir düşünce, yeni bir yol, toplumda sadece belirli sayıda insanlar tarafından biliniyorsa, bu yenilik sadece o kişilere ait bir şey oluyor. Ama "bilenlerin" sayısı belli bir kritik noktaya ulaştığı an, sadece bir kişinin daha "yeni yol"a katılması, toplum bilincinin aşama geçirmesine yol açıyor. Yeni düşünce, birdenbire herkes tarafından düşünülmeye başlanıyor. Niceliğin niteliğe dönüşme noktası... "Yüzüncü Maymun Fenomeni", Duke Üniversitesi'nden Doktor J.B. Rhine tarafından değişik deneylerde tekrarlanıyor. Sonuç her seferinde aynı. Bugüne dek mutsuz, huzursuz, bencil, korku dolu, karamsar bir dünya süre geldi. Zihinlerde hala taş devri korkularmı taşıyoruz. Yeniiklere açık, farklı düşünenler ise aşağılanıyorlar, alay ediliyorlar, toplum dışına itiliyorlar. Cesaretleri takdir edilmek bir yana söndürülmeye çalışılıyor bu insanların... Einstein bile teorisini ilk ortaya attığında meslektaşları tarafından kınanmış. Sıradan insan asla büyük insan olamaz. Doğar, yaşar ve ölür. Buna yaşamak denirse! Dünyada mutlu, huzurlu, sevecen, aydınlık dolu insanlar yok mu? Cesur bir dünya isteyen ve bu uğurda çaba göstermekten çekinmeyen, her şeyi göze alan insanlar yok mu? Elbette var. Sayıları gittikçe de çoğalıyor. İnsanın, insanlık boyutunda devrim yapabilmesi için yüzüncü maymunun aralarına katılmasını bekliyorlar. "Yüzüncü Maymun" belki de sizsiniz.
Ken Keyes Jr.
Çeviri: Nil Gün
Pin It

4 Ağustos 2009 Salı

Olmak da olmak


Kadın olmak
Yalnız olmak
Çalışan kadın olmak
Evli olmak
Anne olmak
Herşeyi birden yapmak istemek.
Hem de iyi yapmak istemek..
;D
Pin It

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Hayatın Kaynağı


(Resim Ayn Rand resmi sitesinden.)
Ayn Rand'ın Hayatın Kaynağı (The Fountainhead) kitabını okuyorum. Çok güzel. Kendi olmak ve bunu tüm doğallığıyla yapmak üzerine bir kitap. Kendi seçimlerini yapan, bunlara saygı duyan ve seçimleri karşısında toplumun tepkisini göze alan bir mimar ile; kendini bulamamış ve toplumda yer edinmeye çalışan bir başka mimarın hayatları anlatılıyor.
Ayn Rand bu kitabı 1943 te yazmış. Wiki ye göre 7 sene sürmüş yazması. Türkiye'de Plato Film Yayınlarından çıktı.

Pin It

31 Temmuz 2009 Cuma

Venedik üzerine...

Eski bir defterimi karıştırırken tesadüf eseri Venedik ile ilgili izlenimlerimi yazdığım bir sayfayı gördüm. Tam da Eda'nın gezisinin üzerine ben de o zaman yazdığım birkaç cümleyi paylaşayım. 2004'te gitmiştim. Aynen günlük diliyle geçiriyorum.


Venedik harika bir şehir.
StMarco meydanı çok görkemli. En az bin tane güvercin var. Avrupa'nın salonu deniyormuş bu meydana. Müzik dinleniyor cafelerde. Kuyruklu piyanolar dışarda. Atmosfer etkileyici.
Çok çok dar sokaklar var. Evlerin koridorları kadar dar resmen.
Her tarafta cam eşyalar ve maskeler var.
Venedikte maskelerin kullanıldığı dönemde aşırı uçlara gitmiş halk, kaldırmışlar. Bunu düşünmek lazım.. Çok ilginç. Maske takıp herşeyi yapıyorlar gibi.. nasıl olsa kimse seni bilmiyor..
Yemek güzeldi, deniz mahsullü makarna, kum midyesi de karides de harikaydı..
Pin It

29 Temmuz 2009 Çarşamba

ALTINOVA


Altınova hakkında neler söylenebilir?

Çok güzel bir kasaba olduğunu söyleyemem ama pazarından kesinlikle bahsedebilirim! :) Bildiğimiz meyve sebze pazarı. Yaşlı ama çok dinç oldukları her hallerinden belli olan kadınların, erkeklerin, tarlalarından ekinlerini toplayıp gelip pazarda sattığı bir pazar. Çoğunlukla da kadınlar satıyor evet. Tipik bir Anadolu pazarı yani. Herşey çok taze, herşey çok ucuz. Köylerdeki genç kızlar en güzel kıyafetlerini giyip pazara gelmişler. Ama hepsinde de aynı kıyafetin başka başka renkleri var. :) Keşke fotoğraflayabilseydim, gerçekten çok özgündü. Parıl parıl kumaşlar orada modaymış herhalde, hepsinde değişik renklerde aynı kumaştan pantolonlar ve bluzlar vardı. Pazar yeri onlar için süslenip gezilmeye çıkılacak bir mekanmış. Her hafta böyle olurmuş. İnsanlara bakmaktan meyve sebzeleri görmedim bile :) Kalabalıklığıyla, gürültüsüyle, dejenere olmamış tam bir köy pazarıydı.

Altınova ayrıca hafif hafif esen rüzgarı sayesinde insanın sıcaktan hiç bunalmadığı bir yer, bir de güneşin batışı çok güzel oluyor...
Pin It

28 Temmuz 2009 Salı

Doğal Kireç Çözücü

Çaydanlıktaki korkunç kireç lekelerinden kurtulmanın çok kolay bir yolunu buldum:
Çaydanlığın içini 1-1 ölçüyle sirke ve su karışımı ile doldurun. Sirkeli suyu çaydanlığın içinde 1 saat bekletin. Ardından suyu kaynatın ve dökün. Bütün kireç, suyla birlikte dökülüyor. Eğer hala direnen kireç parçaları kaldıysa, nemli bir bezi karbonata batırın ve kireçli yerleri ovun. İşiniz bittikten sonra, çaydanlığı bolca durulayın. Hatta bir kere tamamen doldurup, su kaynatıp, dökün.
İşte hem kolay, hem ucuz, hem de en önemlisi doğal bir kireç temizleme yöntemi.
(hafiftarif.com'dan)
Pin It

İtalya - Venedik

İtalya ya gitmeden önce yaptığımız araştırmada turları bir kenara itip, kendimiz gitmeye karar verdik.. İlk durak Venedikti.

Venedik Marco Polo havaalanı oldukça küçük bir havaalanı. Bilmediğiniz bir ülkeye gittiğinizde varmak istediğiniz türden. Ana karada yer alıyor. Venedik su üzerine inşa edilmiş parça parça bir ada gibi. Ana kara ile arasında tren ve karayolu bağlantısı var.

Havaalanından önce 2 günlük sınırsız ulaşım için Venedik pass aldık. (Kişi başı 28 euro). Bu pass ile Venedik içindeki vaporetto lara ve otobüslere sınırsız binebiliyorsunuz.
Bir de bizi denizden Venedik e götürecek olan tekne için bilet aldık. (Kişi başı 13 euro) Alilaguna diye bir işletmeye ait olan bu teknelerle Venedik'e yaklaşık 20dk da gitmek mümkün. Sınırsız Venedik pass ne yazıkki bu tekne ile ulaşımı karşılamıyor. Ama deniz yoluyla Venedik'e geçmek yerine otobüsle pass inizi kullanarak da Venedik'e gidebilirsiniz. Yol otobüsle biraz daha uzun sürüyor.
Ayrıca 2 gün sonrası için araba kiralama rezervasyonu yaptırdık. Daha doğrusu yaptırdığımızı sandık ki daha sonra rezervasyonumuzun yapılmadığını öğrenecektik.

Otelimiz teknenin rotasındaki 3. durak olduğu için kanala girdikten kısa bir süre sonra indik.
İlk izlenim:
şaşkınlık
su su bol bol su :)
daracık renkli evler
suya inen merdivenler
köprüler
ve italyanca :)
Otelimiz bizi memnun etti. Yeri güzeldi, temiz ve ferahtı. Linkini daha sonra vericem.

Biz pek müzelerden hoşlanmadığımız için Venedik te müzeye gitmedik. Daracık sokaklarda dolaştık, köprülerden geçtik. San Marco meydanında yürüdük. Makarna, brushetta ve pizza yedik.. Şarap içtik. Şeftali likörü içtik. Maske dükkanlarında gezdik. Bol bol fotoğraf çektik.
Venedik çok etkileyici ve şaşırtıcı bir yer. Şehir, MS 400 lü yıllarda denize çakılmış kazıkların üzerine yapılmış. E tabi zamanla batıyormuş. O yüzden suya inen merdivenler var. ;)

2 gün bize Venedik için yeterli geldi. Belki daha zaman olsa çevre adalara gidilebilir. Venedik, Floransa ve Roma'ya göre en pahalı şehir. Market bulabiliyorsanız gidip su almanızı tavsiye ederim, çünkü su fiyatları şehirde çok çeşitli olabiliyor :).

Araba kiralama konusuna gelince... Biraz sıkıntılı oldu. İnternetten daha önce kiralamadığımız için havaalanında rezervasyon yaptırmak istedik. Arabayı Venedikten alacak Romaya bırakacaktık. Yaptırdık sandık. Ertesi gün Venedikteki EuropeCar ofisine gittiğimizde bize rezervasyonumuzun hatalı olduğunu söylediler. Tekrar rezervasyon yaptırdık. Son gün çantalarımızı da alıp EuropeCar dan arabayı almaya gittiğimizde rezervasyonumuzun olmadığını söylediler. (Tekrar !!!) Biz de biraz bağırıştan sonra otobüsle havaalanına gittik ve bu sefer AutoEurope tan kiraladık. AutoEurope'tan Venedik-Roma, basic insurance, Fiat Panda'yı 3 gün için 185 Euro ya kiraladık. (Not: Arabayı Roma da bir gün önce akşam Autoeurope otoparkına bıraktık. Türkiyeye döndüğümüzde 50 Euro ekstra çektiklerini farkettik. Yazışmalarımızda arabayı Roma'da bıraktığımız için fiyatın arttığını söylediler. Halbuki biz arabayı kiralarken bu şekilde kiralamıştık. Sonuç olarak biraz kazıklandık :) ama napalım olacak o kadar.... )
Pin It

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Dünyanın En İyi Besinleri

Dünyaca tanınmış ekonomi dergisi Forbes, dünyanın en iyi besinleri listesini yayınladı.
Dünyanın değişik bölgelerindeki insanların değişik gıdalar tükettiklerini hatırlatan dergi, "Ama bütün insanlar için faydalı olan besinler de var" ifadesini kullandı.Yapılan listede dünyada her kültür ve coğrafyada yararlı olduğu belirilen "evrensel" besinler şöyle sıralandı:
1. Dutsu meyveler (dut, çilek, böğürtlen vb.)
Dutsu meyveler tatlı olmalarına rağmen düşük şeker oranlarıyla vücuda çok yararlılar. Kalori açısından düşükler. Hafızayı güçlendirip kansere karşı da birebirler.
2. Baklagiller (Fasulye, nohut, mercimek vb.)
Baklagiller ise lifli yapılarından dolayı diyet için çok faydalı. İnsanlara tokluk hissi verip fazla yemekten alıkoyuyor.
3. Taze süt ve süt ürünleri
Taze süt ve süt ürünleri ise protein sayesinde sağlık deposu işlevi görüyor. Kemikler, cildin tazelenmesi ve kansere karşı hücrelerin güçlenmesi açısından çok yararlı.
4. Sadece ot yiyerek beslenen hayvanların eti.
Kötü şöhretine rağmen etin ihmal edilmemesi gerekiyor. Etin içinde yer alan fosfor, demir ve bakır, A, D vitaminleriyle B vitamini bileşikleri beden için olmazsa olmaz besinler.
5. Kabuklu meyveler (fındık, ceviz vb.)
Kabuklu meyveler özelikle kalp sorunları çekenler için birebir. Kalp hastalıkları riskini düşürürler. Kolesterolü düşürmek için faydalılar.

Her kategorinin sağlık açısından en önemli özelliği ise şöyle sıralandı: Bu listenin dışında elma , yeşil çay, soğan, sarımsak ve her türlü yeşil sebze de tüketilmesi gereken faydalı besinler olarak sıralandı.
(Zaman gazetesi)
Pin It

Hızlı kalori yakmak için

Aşağıdaki yazıyı Zaman gazetesinde okudum, hoşuma gitti. Zor şeyler söylemiyor ama kararlı olmak lazım.

Hızlı kalori yakmak için Neler yapılmalı?
1. Çalışmalar, spordan sonra yeşil çay içmenin yağ oksidasyonunu artırdığını, insülin hassasiyetini ve glukoz toleransını iyileştirerek şeker hastalığı oluşumunu engellediğini ve kalori yakımını hızlandırarak kilo vermede yardımcı olduğunu gösterdi.
2. Araştırmalar, C vitamininin de yağları yakmada faydalı olduğunu gösteriyor. Vücudun günlük C vitamini ihtiyacı en az 75 miligramdır. 1,5 greyfurtta ise sadece 44 mg C vitamini bulunuyor. C vitamini bakımından zengin olan meyvelerin çoğu, aynı zamanda yağları yakmada faydalı olan lif de içeriyor.
3. Kas geliştirme, metabolizmayı desteklemenin mükemmel bir yoludur. Ve daha fazla kasa sahip insanlar, daha fazla kalori yakıyor.
4. Stres, kas kaybını artırıyor ve metabolizmayı yavaşlatıyor. Bu nedenle, tansiyonun arttığı durumlarda stresi azaltmak için spor yapabilirsiniz.
5. Dışarı çıkın. Çalışmalar, D vitamininin kilo vermede etkisi olduğunu kanıtladı. Bu nedenle, dışarı çıkıp biraz güneşlenin. Ancak, güneşten yeterince korunduğunuza emin olun.
6. Su içmek, metabolizmayı yavaşlatan dehidrasyonu önlüyor. Vücudu su kaybeden insanlar, açlıkla ile susuzluğu karıştırıyor ve gereksiz kalorilerden dolayı zararlı çıkıyor.
7. Gülümseyin. Bir fıkra anlatın. Kahkaha atmak, metabolizmanızı hızlandırır ve en az 10 kalori yakmanızı sağlar.
8. Yemek aralarında yenilen küçük atıştırmalıklar, yemek saatinde aşırı yemenizi önler. Ancak, atıştırmalıklarınızın sağlıklı olmasına dikkat etmelisiniz.
9. Gezin. Herhangi bir spor kulubüne üye olmasanız bile, günlük rutin içinde kalorilerinizden kurtulabilirsiniz. Ofiste oturarak çalışıyorsanız, asansör yerine merdivenleri kullanın. Merdiven tırmanma, diğer aktivitelerden yaklaşık 2 kat daha fazla kalori yakar. Eğer tüm gün oturuyorsanız, ayağa kalkın ve çevrede biraz gezin.
Pin It

21 Temmuz 2009 Salı

Tatil Dönüşü

Tatildeki güzel anılarımızdan bazıları;
Yolda gayet uyumlu ve sakin olan Can bey, Altınova'ya vardığımızda denizi ve sahili gördüğünde birden canlanıp hareketleniverdi :) Sahildeki zamanları iki kovayı her iki eline alıp deniz kenarından su doldurup oturduğumuz yere getirip iki saniye içinde boşaltıp, tekrar deniz kenarına doğru yürümekle geçti. Dolu kovalarla geldi boş kovalarla gitti :)) Kova doldurup boşaltmalar yaklaşık 50 kez tekrarlandıktan sonra babasının değişik kum oyunları varyasyonlarını izlemeye başlıyordu. Denizden çıktığında soğuk suyla duş alıp üşümesin diye ona özel evden taşınan ılık sular (babanesinin buluşu) ile duş aldı. :))
En sevdiği şey evlerin bahçelerindeki sulama hortumlarıya oynamak olan minik oğlan, içinde suyun olduğu her türlü aktivitenin içinde olacağının sinyallerini verdi bize tatilde.
Deniz kenarında çok mutlu ve neşeliydi her çocuk gibi.
Tek bir tatsız anımız; evde yaşanan küçük bir kaza.. alnında küçük bir yarık.. tek dikiş atılabilirdi, atılmadı.. bakalım iz kalacak mı?
İkinci tatilimiz bir ay sonra, dönüşteki çamaşır yıkama, bavul kaldırma yorgunluğuna rağmen iple çekiyorum :)
Pin It

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Deniz-Çocuk-Tatil!

Ben de tatile gidiyorum!
18 aylık bir oğlanla nasıl 11 saat yol gideceğimizi düşünüyorum.
Geçen sene gündüzleri iki kez uyuyordu daha rahat gitmiştik, bu sefer daha az uyuyacak.
Bavul hazırlamak ayrı bir olay. Eskiden yarım saatte hazırlardım, şimdi 3 gün önceden başlıyorum hazırlamaya. Elimdeki listelerle birlikte. :)
Topu topu bir hafta yokuz ama sanki bir aylığına gidiyormuşuz kadar çok eşya götürmek zorundayız! Can'ın arabası, bezleri, her ihtimale karşı ilk yardım seti, kreminden şapkasına kadar her türlü aksesuar, deniz botu, kovası küreği bööyle uzuyor listemiz :) O'nun kumda oynamayı nasıl seveceğini nasıl çıldıracağını şimdiden tahmin edebiliyorum, bu herşeye değiyor :))
Şahsen kendimin ise dinlenebileceğini hiç düşünemiyorum, beklemiyorum da. Bu da böyle bir tatil olsun bakalım :) Deniz havasının keyfini çıkarmaya çalışacağım. Oğlumun kumu gördüğünde ilk defa nasıl heyecanlanacağını izlemeyi iple çekiyorum!
Pin It

29 Haziran 2009 Pazartesi

Araba

Tatile gittim geldim.. :) Bir ara tatil ile ilgili yazmak istediklerim var..
Amaaa önceee ...
Tatil dönüşü arabamızın başına çeşitli şeyler geldi.
Önce çekildi. Arabaların çekilme pattern ı nedir merak ediyorum. Park yasağı bulunan bir yere arabanızı park ettiğinizde, bu arabanın çekilme ihtimali yüzde kaçtır ? Tabii biz risk aldık ve riski de kabullenmek durumunda kaldık.. Hatamı kabul ediyorum. ;) Ama insan sormadan edemiyor. Neden bazı günler arabalar çekilir de bazı günler çekilmez?
Arabanın çekildiği yeri bulup arabayı almak istediğimizde, arabanın muayenesinin de geciktiğini öğrendim. ! Burada da uygulanmayan bir başka kural lehimize işledi ve arabayı parktan almamıza izin verdiler. Park yeri seçimi ve muayene konusunda ne kadar sorumlu olduğum gözden kaçmamıştır heralde !

Bununla bitse iyi..

Muayene öncesi internetten ceza olup olmadığını kontrol ettik. Veee 2 sene öncesinden ödenmemiş bir hız cezası ile karşılaştık. Faizi ile birlikte cezanın miktarı oldukça fazlaydı.

Bitti mi bitmedi !

Bir arabanın başına başka ne gelebilir. Kaza!
Akşamında arabaya arkadan çarptılar. Görünürde bir hasar yoktu ama sonra anlaşıldı ki küçük birşey ama yine de servise gitmesi gerekiyor.
Bazen herşey üstüste gelir ya, tüm bunlar bir günde gerçekleşti.
Cana geleceğine mala gelsin diyelim.
Pin It

ÖZGÜRLÜK

Ö Z G Ü R L Ü K

Y A Ş A M I

S E V M E K T İ R.

A.S.NEILL
Pin It

19 Haziran 2009 Cuma

Garfield !

Pin It

18 Haziran 2009 Perşembe

Somon Sevenlere :)

Somon Fileto
1 adet somon fileto
Sos:1 yk soya sos
1 yk Dijon hardal
1 yk sizma zeytinyag
1 yk kucuk dogranmis sarimsak
2 yk limon suyu
Yapılışı:Butun sos malzemelerini karıştırıp, yarisini somon baliginin uzerine surup, bir saat kadar buzdolabinda bekletiyoruz. Somonu isitilmis izgaranin uzerine veya tavaya derisi asagiya gelecek sekilde yerlestirip 7-8 dakika kadar pisiriyoruz. Cevirip 5-6 dakika kadar da diger tarafini pişiriyoruz.

Harika bir lezzet :) tavsiye ederim..
Pin It

12 Haziran 2009 Cuma

TATİL

Tatile gidiyorummmm.. 1 Hafta yokum... :))))
Pin It

11 Haziran 2009 Perşembe

ŞİİR

''Güzele hayranlık duyma,
Gerçeği koruyup gözetme,
Yüce olana saygı gösterme ,
İyide karar kılma.
Bunlar insanı yaşamda
Hedefe taşır;
Davranışlarda doğruya,
Duyumsamada barışa
Düşünmede ışığa
ve ona var olan her şeyde;
evrende,
ruhun derinliklerinde
tanrısal olana
güveni öğretir"
Rudolf Steiner
Bir şiir de benden olsun :)
Aslında kafiyesi falan yok,
pek şiir gibi de okunmuyor ama
söylediği şeyi çok beğendiğim için
sitede olsun istedim.
Pin It

9 Haziran 2009 Salı

Sessizlikkk

Bazen zamanı kısa bir süre durdurabilmek istiyorummm... Tam bir sessizlik.. Sadece ağaç, ve kuş sesleri olsun. Ben biraz o anda kalabileyimm..

Çalışma ortamlarında buna imkan verecek alanlar olmalı bence.. Dışarı çıkıp 10 dk bir ağacın altında oturulabilmeli..
Pin It

Herşey Sende Gizli

Pek fazla şiir okumam ama bu şiir çok güzel!!! Bugün gazetede bir parçasını okudum, ben de hepsini buraya yazıp arasıra hatırlamak istedim.. :)


Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...

CAN YÜCEL
Pin It

8 Haziran 2009 Pazartesi

Bugün :)

Resimdeki domatesi saksıda diğer domateslerin yanından ayırıp bu küçük bardağa büyümesi için almıştık. Bu yer değişim işlemi sonunda bazı domatesler büyüyemediler :(. Yaklaşık yarı yarıya bir kaybımız var diyebilirim. Ayakta kalan domateslerden en sağlıklıları iki tane. Boyları 10cm civarında. Onlardan biri işte burada :



Plastik bardaklara domates ve biberleri taşımadan önce, bardakların çevresini gazete kağıdı ile kapladık. Toprak, şeffaf bir saksıda güneş görürse, yosunlanma olabilirmiş. Bardakları bahçe toprağı ile doldurduk, üzerine de biraz gübre ekledik. Ve her sabah suladık.

Biberler domateslere göre daha güçlüler sanki. Yine bardaklara ayırdığımız biberlerin neredeyse hepsi yaşıyorlar. İşte içlerinde en sağlıklıları:


Edit: 40 günlükler.
Pin It

Domates Biber

Bu fotoğraflar 17 mayıs ta çekilmişti :) Burada biberlerimizin yerleri değişmeden önceki halleri. Tabi biz daha sonra üzülerek bir miktar azalttık bu aileyi.


Burada da domatesler ! Henüz yeni yeni yaprak sayılarını 2 den 4 e, 5 e arttırmışlardı. Bazılarının daha da çok yaprakları var.


Edit: Burada 20 - 25 günlükler..
Pin It

4 Haziran 2009 Perşembe

İdeal ilişki var mıdır ?

Bu konu ile ilgili Elvan Demirkan güzel bir yazı yazmış. Yazının sonunda konuyu yalnızlık duygusunun kaynağına götürmüş.
İşte burada.
Pin It

2 Haziran 2009 Salı

Datça - Mesudiye Köyü

Geçen sene Eylül de Datça ya gidişimiz aklıma geldi..
Mesudiye köyünü bir öneri üzerine seçmiştik.
Öncelikle Datça Mesudiye köyü civarında otel ya da pansiyon arama çalışmaları yaptık. Eylül ayı sebebiyle yer bulma problemimiz pek yoktu.
Kaldığımız pansiyonun adı Melinda Pansiyon ..
Sakin bir tatil geçirmek isteyenlere tavsiye ederim..
Pin It

Bir yaz akşamı ...

Pazar günü akşam, saat 8 civarında yürüyüş yapmak için dışarı çıktık. Dışarısı çok güzeldi. Hava henüz tam kararmamıştı. Evimizin çevresinde küçük parklar var. Ankara'da pek de rastlanan bir durum değil ne yazıkki. Biz de bu yürüyüşümüzde iki küçük parkın içinden geçtik. Parklardan ilki biraz beton ağırlıklı bir parktı. Parklar neden betonla kaplanır anlayamıyorum. İkinci parkımız yemyeşildi, içinde küçük bir çocuk parkı vardı ve çevresinde yüksek binalar da olmadığı için küçük ama ferahtı. İşte park dediğin böyle olur.

Parkın yakınında bir site vardı. Sitenin yanından geçerken, evlerden birinin dışarıya bakan bahçesinin köşesinde bir kayısı ağacına rastladık. Ev satılıktı ve kimsecikler yoktu. Biz de gözhakkı diye bir tane çağla aldık. ;) Çağla diyorum ama büyümüş ama henüz kayısı olmamış çağla bu. Hala yeşil. Tadı da çoook ekşi ama güzel. O sırada bu ev bizim olsa diye hayal ettik .. :)

Tam da bu mevsimde çook güzel kokan iğde ağaçlarının yanından geçtik. Açıkçası ben iğde ağaçlarını ıhlamur ile karıştırıyorum. Bugün fotoğraflarına da bakınca güzel kokunun iğde ağaçlarından geldiğine emin olabildim.. Vee itiraf ediyorum bir kaç minik dal koparıp eve götürdüm..
Pin It

31 Mayıs 2009 Pazar

Yaz Geldi :)


Yarın 1 Haziran. Heyoooooo yaz geldi :)

Pin It

27 Mayıs 2009 Çarşamba

AŞK







Evde hala okumakta olduğum ve okunmayı bekleyen kitaplarım bir yana :) , bu kitabı da okumak istiyorum.
Pin It

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Hayat ve Plan

Ben plan yapan biriyim. Birileri - ki bu güvendiğim birileri olmalı- benim için plan yapmıyorsa, ben detaylarla ilgilenirim. Ve detayları severim :) .. (bir noktaya kadar!)

Şimdi düşünüyorum da, eskiden, uni deyken mesela plan yapmazdım. Hatta spontan yaşayacam diye kasardım. Tatile rezervasyonsuz gidip, oralarda otel pansiyon arardım. Bu belki de o dönem için eğlenceli geliyordu. Ya da zorlama bir çabaydı bilemiyorum.

Ama şimdi nereye ve nasıl gideceğimi çoğunlukla bilmek istiyorum. Plan yapmak, herşeyi kontrol etmeye çalışma noktasına gelmediği sürece benim için eğlenceli.. Herşeyi kontrol etmeye çalıştığım zaman, doğal olarak herşeyi kontrol edemeyeceğim için, "aksilikler" çıkıyor. Bunlar aslında aksilik de değil, hayatın kendisi. Beklenmedik olaylar. E bu da benim planları altüst ediyor tabi. Her ne plan yaparsam yapayım, herşeyin başka türlü gelişme ihtimali var. 5dk da değişir bütün işler.. Bu bence hiç plan yapmayayım anlamına gelmiyor. Ama bir noktadan sonra da rahat ol ya da bazen de plan yapma anlamına geliyor.. Plan ve akışa bırakmak arasında bir denge var sanki.

Bazen istemek ve hayata güvenip akışına bırakmak en güzeli. Planlarına güvendiğim kişi bazen hayatın kendisi olabilir.
Pin It

22 Mayıs 2009 Cuma

;)

GÜZEL BİR HAFTASONU DİLERİM!
Pin It

Domates ve süs biber - devam

Domateslerimiz yaprak sayısını arttırdı. :) Büyümeye başladıkları için biz de haftasonu bir düzenleme yaptık. Domates ve biberlerin bir kısmını başka saksılara taşıdık.

Bilmiyorum bu taşınma mı yoksa buara havaların biraz değişmesi mi sebep oldu ama bazı domatesler boyunlarını büktü.. Hala yaşıyorlar ama toparlamalarını umuyorum.

Ayrıca bazı saksıların içerisinde minik sinek gibi böcekler oluştu. Bu böceklerden kurtulma yolları nedir onu araştırıyorum. Bir forumda 3-5 tane sigara izmaritini suda bekletip bu suyun kullanılmasını öneren bir yazı gördüm. Ne kadar doğrudur bilmiyorum.. Bİraz güçlensinler de belki denerim.

Fotoğraf da çektim ama henüz yükleyemedim.
Pin It

21 Mayıs 2009 Perşembe

Yemek Yemek

Bugün bir iş için Kızılay'a indiğimde arkadaşlarımın işyerine de uğradım ve benim için kısacık bir sohbet arası verdiler.

Konu, önümüzdeki C.tesi günü buluştuğumuzda ne yiyelim ne içelim planları yapmaktı. Bizim Türk milleti olarak zaten yeme içmeye olan merakımız dünyaca meşhurdur ya :)
Herhalde sohbetin muhabbetin bir aracı olarak da görüyoruz bu işi :)
Son dönemde -yani bir 20-25 yıl öncesine kıyasla- yediğimiz yemek miktarlarında bir artış olduğunu hiç farkettiniz mi? Şu anda 30'lu yaşlarında olanlar küçükken anneannelerinde yedikleri yemekleri hatırlasın. Daha küçük tabaklarda daha az yemez miydik? Oysa şu anki yediğimiz tabaklara bakıyorum çok daha büyük hepsi. O küçücük tabaklarda yemek yer ve doyardık biz.

Yemek tüketimimiz hepimizin çok arttı bence. Bütün dünyada bütün alanlarda tüketimin ama aşırı tüketimin çok arttığı bir gerçek, yemek konusunda da bu böyle sanki. Doyabileceğimizden daha fazla yemek yemeye alıştık-alıştırıldık.
Çocukluğumuzu düşünelim.
Bu kadar çok yer miydik? Bu kadar çok kıyafetimiz var mıydı? Bu kadar çok eşyamız var mıydı?
.....
Neden böyle oldu?
Pin It