“Değişime karşı çıkanlar, cesaretinizi kırmak
için her yolu deneyecektir. ” Robert E. Knowling
Dünyadaki insanların bir kısmı değişime direnç
göstermekle, bir kısmı değişime ayak uydurmakla mücadele halindeler. Çok
az bir kısmı ise nispeten bu iki gruba göre daha rahat. Onlar kimler mi?
Elbetteki değişimi başlatanlar.
Dünyadaki değişimden en çok etkilenen
sektörlerden biri de şüphesiz eğitim. İşin tuhaf yanı yapılan
araştırmalara göre değişime en çok direnen sektörlerden biri eğitim sektörü ve
bu sektörde çalışan insanlar.
Gelecek bilimciler, değil birkaç iş değiştirmek
insanların 40-50 yıllık çalışma hayatları içinde 4-5 meslek değiştireceklerini
öngörüyorlar. Peki bu nasıl mümkün olabiliyor? Elbette teknolojinin sağladığı
imkanlarla. İnsanlar dört yıllık bir fakülte mezunu olmadan da gerekli işleri
yapacak yeterliliklere uzaktan eğitimler ya da seminerler yoluyla ulaşabiliyor
ve altı ay gibi kısa sürelerde yeni öğrendikleri bilgileri hayatlarına anlamlı
bir şekilde dahil edebiliyorlar. Günümüzde pek çok insanın mezun olduğu
bölümlerden çok farklı alanlarda çalışabiliyor olması bunun en önemli
göstergelerinden biri.
*
Bu kadar hızlı değişen bir dünyada başarılı
olmanın anahtarı ise sürekli olarak kişilerin kendisini ve bağlı bulunduğu
kurumları “optimize” etmesinden geçiyor.
Optimize etmenin kelime anlamı “en
uygunlaştırma”.
Tamer Dövücü’ye göre bir şeyi “en uygunlaştırma”;
değişmemesi gerekenleri korumak, iyi yaptıklarını iyileştirmek (toplam kalite
yönetimi), kötü yaptıklarını çıkarmak ve yeni çözümler eklemek (inovasyon)
olarak dört aşamada gerçekleşiyor.
Optimizasyonu kişi bazında ele alacak olursak.
Kişinin hayatında değişmemesi gereken şeyler, temel değerleridir. Sevgi, saygı,
güven gibi. Örneğin bir insanın temel değerlerinden biri dürüstlükse yalan
söyleyen bir insana tahammül edemez.
İyi yaptıklarını iyileştirmek anlamında, bir
kişinin toplum önünde rahat konuştuğu halde etkili sunum tekniklerini
öğrenmesini örnek verebiliriz.
Kişinin bağımlılıklarından ya da korkularından
kurtulmaya çalışması da kötü yaptıklarını çıkarmak olarak değerlendirilebilir.
Yeni alışkanlılar edinme ise kişinin sigarayı
bırakıp spora başlaması, endişelerinden kurtulmak için daha çok hayatın içinde
yer alması ve bu amaçla çeşitli kurslara ve eğitimlere giderek kendine yatırım
yapması olarak düşünülebilir. Bu kişinin kendi kendine inavosyonuna güzel
bir örnektir.
*
Eğitim kurumları için “optimizasyon”
olmazsa olmaz kavramlardan biridir.
Eğitim kurumlarında optimizasyon
gerçekleştirebilmek için sistemleri çok iyi tanımak gerekir. Sistemler,
döngüsel ve lineer olmak üzere iki şekilde çalışır.
Sistemler döngüselse ve sistemdeki parçalardan
biri vazgeçilmezse çarpıyla çalışır. Örneğin öğretmen- öğrenci ve öğretim
metodu şeklinde döngüsel bir sistem düşünelim. Bunların her birine 10 üzerinden
bir puan verecek olursak 9x8x8= 580 puan elde ederiz. Bunlardan birinin
sıfır olduğu durumda ise diğerleri de sıfırlanır. 9x8x0= 0
Senge’nin Beşinci Disiplin adlı kitabında sözünü
ettiği gibi bu durum bize bütünün parçalarının toplamından daha fazla olduğunu
sürekli hatırlatmalıdır.
Lineer sistemler ise toplama fonksiyonuyla
çalışırlar. Örneğin Türkçede dil bilgisi konularından her biri bir toplama
fonksiyonunu oluştururlar.
İnsan vücudu da sindirim sistemi, sinir sistemi
gibi pek çok sistemin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Saçlarınız dökülebilir,
hayatınıza devam edersiniz. Bu bir toplama fonksiyonudur; ancak böbreklerinizi
çıkardığımızda sonuç malum.
İyi bir eğitim yöneticisinin iş yerindeki
“çarpanları” gözden kaçırmaması gerekir. Bu çarpanlar iş yerinin sahip olduğu
temel değerler olduğu gibi, kadrodaki kişilerden bir veya birkaçı da olabilir.
Yani “Hiç kimse vazgeçilmez değildir.” savı her zaman için doğru değildir.
Bunun yanı sıra optimizasyonun üçüncü maddesine
göre de vazgeçmemiz gereken şeylerden zamanında vazgeçmemiz gerekir. “Kötü
olanları ele!”
Genel anlamda sorunlar, döngüsel sistemleri
lineer algılamaktan kaynaklanır. Sistemi toplama olarak görenler sistemin bir
parçasını değiştirdiklerinde belirgin bir düzelme sağlayacaklarına inanırlar;
ama genelde bu çözümler pek işe yaramaz. Çözüm, çarpan değerleri sürekli olarak
iyileştirmekten geçer.
Erdoğan Yılmaz, eğitimi oluşturan öğeleri şu
şekilde gruplar:
1. Ayrı rollere sahip insanlar (öğretmenler, yöneticiler,
rehberler ve aile)
2. Toplumsal- kültürel değerler (eğitim
ortamındaki ilişkiler)
3. Maddi alt yapı (fiziksel yapı, ortam,
araç-gereçler)
4. Eğitimin felsefesi (amaçlar, programlar,
yöntemler)
Bunları döngüsel bir sistem olarak düşündüğümüzde
en ortada öğrenci yer alır. Sonuçta her şey “öğrenci” için vardır.
Eğitim kurumlarında karşılaşılan sorunları sistem
bütünlüğü içerisinde ele almazsak yalnızca yeni hayal kırıklıkları
yaratmış oluruz.
Erdoğan Yılmaz “Eğitime Sistem Düşüncesi ile
Bakmak” makalesinde bu durumu şu şekilde örneklemiş: “Öğretmenlerden bir
ikisinin “iyi” olması, “çok iyi” bir
yöneticinin varlığı ya da “mükemmel” bir fiziki çevre,
teker teker iyi olsa da hedefe ulaşmak için yetmez. Önemli olan, bu parçaların
uyum ve denge içinde kaynaşmış olması ve etkin bir işlerlik içinde
bulunmasıdır. “
Burada sihirli kelime “denge”.
Özelllikle döngüsel sitemlerde sistemi oluşturan çarpan fonksiyonlarının
birbiriyle denge içinde olması her alanda başarıyı getirir. Denge
yitirildiğinde sistem kendini tüketmeye başlar ki en tehlikeli durumlardan biri
budur.
*
Öğrenen organizasyonlar yaratabildiğimizde
sistemlerin kendilerini tüketmesinin önüne geçmiş ve çözüme biraz daha
yaklaşmış oluruz. Bunun için Peter Senge’nin öğrenen organizasyon yaratabilmek
için verdiği beş maddelik reçeteyi çok iyi özümsemek gerektiği kanısındayım.
Nedir bunlar?
Birincisi bireysel ustalığı
yayma. Senge’ye göre bireysel ustalık sahibi insanlar devamlı öğrenci gibi
yaşar. Onlar için öğrenme hiçbir zaman bitmez. O yüzden, bireysel ustalık bir
yetkinlik ya da bilgi değildir, bir süreçtir. Bireysel ustalar, zayıf ve güçlü
yönlerinin farkındadırlar. Bu yüzden kendilerine güvenleri tamdır.
İkincisi, zihinsel modellerimizin
farkına varmaktır. Zihinsel modeller NLP’de meta model olarak
nitelendirilen bizi biz yapan düşünce kalıplarıdır. Şimdiye kadar keşfedilen 50′ye
yakın meta model bulunmaktadır. Örneğin bazı insanlar görev odaklıdır, bazı
insanlar ise ilişki odaklıdır. Eğitim yöneticisinin kimlerin görev
odaklı, kimlerin iletişim odaklı olduğunu doğru tespit etmesi gerekir. Çünkü
üst kademelerin iletişim odaklı olması, alt kademelerin ise görev odaklı olması
daha iyidir.
Üçüncüsü paylaşılan bir vizyon yaratmaktır.
Eğitim kurumlarında çalışan her bireyin çalıştığı kurumun vizyonunu çok
iyi bilmesi, bunun kendi kişisel vizyonuyla çelişmiyor olması ve bu
vizyona tutkuyla bağlı olması gerekir ki bu da başarıyı beraberinde getirir.
Senge’ye göre ortak vizyon var ise, “uyum kültürü” değil adanmışlık vardır.
Adanmışlık, ulaşılmak istenen ortak hedef için sınırları zorlamayı, deney
yapmayı ve inovasyonu teşvik eder.
Dördüncüsü takım halinde öğrenmektir.
Senge, ekip üyelerinin varsayımlarını bir kenara bırakıp ortak düşünme sürecini
başlattıkları noktada ortak öğrenmenin başlayacağını ve bunun daha sonra
ortak harekete dönüşeceğini söyler. Öğretmen Akademisi Vakfı tarafından hayata
geçirilen “Meslektaş Çemberleri Yoluyla Okul Gelişim Projesi” takım
halinde öğrenmenin en güzel örneklerinden birini oluşturmaktadır.
Sonuncusu ve aslında diğer dört maddeyi
birleştiren ve kitaba adını veren beşinci disiplin ise sorunlara sistem
düşüncesi ile yaklaşmak. Yani parçaları değil bütünü görmek, başka bir
deyişle büyük resmi görmek.
Sonuç olarak eğitim döngüsel bir sistemdir.
Döngüsel bir sistem olduğu için de döngüyü oluşturan bütün çarpanların
inovasyonu sistemin devamlılığı açısından hayati önem taşır. Sistemleri
doğru anladığımızda ve denge unsurunu göz ardı etmeyip başta kendimiz olmak
üzere çalıştığımız eğitim kurumlarını optimize ettiğimizde başarı kaçınılmaz
olacaktır.
Kaynaklar:
Tamer Dövücü, “Optimum Denge Modeli Eğitimi ”
Ders Notları
Erdoğan Yılmaz, “Eğitimde Geleceği Düşünmek”
Peter Senge, “Beşinci Disiplin”
Aysun Yağcı
http://www.guneslibirgun.com/egitimde-optimizasyon-ve-sistem-dusuncesi/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder