Zihinsel ve Bedensel İyileşmenin Şaşırtıcı Yolu
Dr. Ercan Zeydan ERİŞ
Modern
tıbbın, mucizevi olanaklarını insanlara sürekli yeni belgelerle
sergilediği bu dönemde, bilimsel tıbbın yöntemlerinden çok, Doğal Tedavi
Bilgilerine ve Homeopatik Tedavilere güvenenlerin sayısı hızla
artmaktadır. Thorwald Dethlefsen ‘’ Hastalık İyileşmeye Giden Yoldur’’
kitabında bunun altını çizerken, hastalığı, insanın çözülmemiş
problemlerinin bir kanıtı olarak görmekte ve hastalığın felsefesini
anlatmaktadır.
Hasta ve Sağlıklı Olan Bedenin Kendisi midir?
Tıp,
bugüne kadar hep etkili ve işlevsel olmaya odaklanmıştır. Oysa çözüm
işlevsel değişikliklerde değildir. Tıbbı eleştirenler ve alternatif
tıbbı savunanlar da hala bütün enerjilerini sadece yöntemlerde
yapılabilecek değişikliklere harcamakta, hastalığı engellemeyi denemekte
ve bu şekilde sağlıklı yaşama kavuşmaktan söz etmektedirler.
Felsefeleri
tıp ile aynıdır, sadece yöntemleri daha doğaldır. Homeopati bu konuda
bir istisnadır. Hastalık ve belirtilerini tanımlayabilmek için şekil ve
içerik kavramları üzerinde durmak gerekir. Şekil görülebilen, içerik
görülemeyendir. İçerik kendini şekilde ifade eder ve böylece şekil anlam
kazanır. İnsana baktığımızda bilinç içeriktir ve beden de şekil;
dolayısıyla bilinç ve bilinçteki tüm değişimlerin gerçekleşme alanı
bedendir. Bugün kullanıldığı gibi, hastalığı bedenin bir bölümü ile
ilişkilendirmek doğru değildir. Çünkü hasta veya sağlıklı olan bedenin
kendisi değildir; beden, sadece bilincin kendisine gönderdiği birtakım
bilgileri ifade etmeye yarar. Ölü bir insana baktığımızda, bedenin
kendiliğinden hiçbir şey yapmadığını görmek mümkündür. Canlı bir beden,
tüm yaşamsal işlevlerini, bilinç(ruh) ve yaşam (can- Homeopati’de yaşam
enerjisi olarak geçer) denilen, maddesel olmayan iki kavrama borçludur.
Sağlık farklı bedensel işlevlerin bir arada, belli bir uyum içinde
yürümesi demektir. Uyum bozulursa hastalık oluşur.
Bilincimizde
bilgi boyutunda oluşan uyumsuzluk, bedende kendini hastalık belirtileri
olarak gösterir. Bu nedenle bedenin hasta olduğunu söylemek doğru
değildir. Bedenimiz bilinç olmadan yaşayamayacağı gibi, bilinç olmadan
hasta da olmaz. Bu nedenle somatik, psikosomatik yani sadece bedensel
veya sadece ruhsal hastalık ayırımları doğru değildir. Bedensel/ruhsal
ayırım belirtilerin çıktığı alanı tanımlamak için kullanılabilir ancak
bu ayırımın hastalığın önlenmesinde hiçbir katkısı yoktur.
Aslında Birer Uyarı Lambası Olan Hastalık Belirtilerinin Dilinden Anlıyor muyuz?
Bedende
ortaya çıkan bir belirtinin amacı ilgimizi, dikkatimizi, enerjimizi o
noktaya çekmek ve soru sormamızı sağlamaktır. Her belirti bizi,
istediklerimize ve istemediklerimize dikkat etmeye zorlar. Belirtiler,
arabamızdaki uyarı lambaları gibidir. Belirtiler görünür olmayan bir
sürecin, görülebilir ifadesidir. Belirtilerin amacı, sinyal vererek o
ana dek gittiğimiz yolda bizi durdurarak, bir şeylerin yolunda
gitmediğini göstererek sorular sormamızı sağlamaktır.
Özetle, hastalık, kişinin bilincinde bir şeyin yolunda gitmediğini, dolayısıyla uyumun kaybolduğunu işaret eden bir durumdur.
Bu iç dengenin kaybedilmesi kendini bedende bir hastalık belirtisi
olarak gösterir. Yaşamın akışını böler ve bizi belirtiye dikkat
göstermeye zorlar. Hastalık ve belirtileri arasındaki farkı anlayan bir
insanın, hastalığa karşı tutumu ve hastalıkla olan ilişkisi birdenbire
değişir. Artık, kişi,
belirtileri savaşması gereken bir düşman olarak görmez; belirtilerde,
kendinde eksik olanı bulmasına ve gerçek hastalığını görüp atlatmasına
yardımcı olabilecek bir dostu keşfeder. Belirtilerin tek bir
amacı vardır: Kendimizi iyileştirmemizi sağlamak. Bunun için de
belirtilerin dilinden anlamamız şarttır. İşte bu kitabın esas amacı, çok
eski zamanlardan beri var olan bu dili yeniden öğrenmemizdir.
Yaşamın Olağanüstü Dengesi
Bir
kutup zıt kutpunun var oluşu sayesinde yaşar. Nasıl ki nefes almak
ancak nefes vermekle mümkün, iyi de ancak kötü varsa, sağlık da ancak
hastalık varsa var olabilir. Hepimiz kutuplaşmış bir bilince sahibiz. Bu
bilinç sayesinde dünyamız bize kutupsal görünür. Aslında kutupsal
olanın dünyamız değil, dünyayı algılamamızı sağlayan bilincimiz olduğunu
anlamak önemlidir. Kutuplaşmanın arkasında ‘’birlik’’ vardır. Birlik
kutuplaşmanın kutuplaşmasıdır. Birliği sözle ifade etmek veya düşünceyle
analiz etmek mümkün değildir. Birlik,
içinde zıt kutupların henüz ayrışmamış halde var olduğu ‘’bir’’dir.
Zamansız, mekansız, sınırsızdır. Bölünmüş bilincimizle baktığımızda
birlik ‘’hiçlik’’ gibi görünür.
Kutuplaşmış bilincimizle her şeyi zıt kutuplara ayırırız. Burada önemli olan nokta bir kutbu yok edersek, diğerinin de yok olacağı gerçeğidir. Örneğin,
nefes alma, zıt kutbu nefes verme olmaksızın varlığını sürdüremez. İki
zıt kutbun birbirine tamamen bağımlı olması, her kutuplaşmanın arkasında
bir birlik olduğunu gösterir. Ancak insan, bilinciyle kutupları
eşzamanlı göremediği için, bu birliği tanıyamaz ve algılayamaz. Her gerçekliği iki ayrı kutba ayrıştırmak ve bunları arka arkaya, sırayla seyretmek zorunda kalırız.
Kutuplaşma, sadece yüzeysel bakanlara, karşılıklı birbirini dışlayan
zıtlıklar olarak görünür. Daha yakından bakabilenler ise, kutupların
birlikte bir bütün oluşturduğunu ve varlıklarının birbirine bağımlı
olduğunu görürler. Kutuplaşma, bir tarafında giriş, diğer tarafında
çıkış yazısı asılı bir kapı gibidir. Tek ve aynı kapı. Kapıya hangi
taraftan yaklaşırsak, o taraftaki görüntüsünü fark ederiz.
İşte ‘’birliği farklı görüntülere ayırıp, sonra ancak sırayla bunları
gözlemleyebildiğimiz’’ gerçeğinden ZAMAN ortaya çıkar. Kutuplaşmanın
arkasında birlik, zamanın arkasında da sonsuzluk vardır. Metafizik
anlamda sonsuzluk zamansızlık demektir ( Uzun ve hiç bitmeyen bir zaman
süreci değil).
Bilincimizin kutuplaşması bize sürekli
olarak iki farklı davranış seçeneği sunar ve karar vermeye zorlar. Doğru
ve akıllıca kararlar vermek için kendi değerlendirme ölçülerimizi
oluştururuz. Neyin iyi neyin doğru olduğuna dair herkesin ölçüsünün aynı
olmaması can sıkıcı noktadır. Milyonlarca doğru!! Milyonlarca iyi!! Bu
açmazdan bizi çıkartacak olan nokta; dünya var olması gereken ve bu
nedenle doğru ve iyi olanla, var olmaması gereken ve bu nedenle
savaşılıp yok edilmesi zorunlu olan şeklinde ikiye bölünemez. Çözüm
üçüncü bir noktadan bakmaktır.
Bu noktadan bakıldığında tüm seçenekler, olasılıklar ve zıtlıklar aynı
derecede iyi ve doğru, dolayısıyla aynı derecede kötü ve yanlıştır.
Hastalık
ve iyileşme kavramı kutuplaşma ile sıkı sıkıya bağlantılıdır. Hastalık
kutuplaşmadır, iyileşme kutuplaşmayı yenmektir. Daha önce söylendiği
gibi, bir kutup zıt kutbunun var oluşu sayesinde yaşar ve tek başına var
olması olanaksızdır. Nasıl ki nefes almak ancak nefes vermekle mümkün, iyi de ancak kötü varsa, sağlık da ancak hastalık varsa var olabilir. Buna rağmen insanlar daima tek kutba sahip olmak isterler ve buna zıt olan diğer kutupla savaşmaktan kendilerini alıkoyamazlar. Bir kutbu dünyadan yok ederken onun zıt kutbunu korumanın olanaksız olduğunu anlamamız çok önemlidir. İnsan,
sağlığını istemekte ama hastalıkla savaşmaktadır. Bir kutbu tek
taraftan beslemeye çalışsak bile, onun karşı kutbu da eşit miktarda
büyüyüp, gelişecektir. Modern tıpta sağlık uğruna hep daha fazla çaba harcanmakta, buna rağmen öbür tarafta hastalıklar da eşit miktarda artmaktadır. Hastalıklarla savaşmak ile hastalıkları dönüştürmek arasındaki fark burada yatar. İyileşme yendiğimiz bir hastalık belirtisi ile olmaz. İyileşme, kişinin tam ve bütünleşmiş bir hale dönüşmesidir. Birliğe yakınlaşma anlamına gelir. Birlik
ise ancak zıt kutupların birleşmesiyle mümkündür. Kutuplaşmayı aşmak
için beynimizi kullanırken, ‘’ya o ya da bu’’ yerine ‘’hem o hem de bu’’
kavramını oturtmalı, arka arkaya yerine yan yana görmeyi öğrenmeliyiz.
Karanlık Tarafımız, Gölge
‘’Ben’’
dediğimiz bir kimliktir ve bu kimlik bazı kararlar almak durumunda
kalır. Karar, ‘’kabul edilen’’ ve ‘’ reddedilen’’ olarak iki kutup
yaratır. Kabul edilen, kimlikle bütünleşen kutuptur ve davranışa
dönüşür, bilinçle bütünleşir. Kimliğin dışında kalan, reddedilen diğer
kutup gölgeye düşer. Olmayı istemediğimiz, içimizde bulmak
istemediğimiz, yaşamak istemediğimiz her şey gölgemiz olur. Gölge,
insanın kendinde görmediği veya görmek istemediği ve bu yüzden
bilincimizin dışında kalan, reddedilmiş tüm gerçekliklerin toplamıdır.
İyilik adına bu dünyadan kaldırılması gerektiğinden emin olduğumuz her
şeyin toplamıdır. Ancak bilincimizin dışında kalan, reddedilmiş bu gerçekliklerimiz asla yok olmazlar.
Her kutup gerçekleştiğinde zıt kutbunu ortaya çıkarmaya zorlar diyen
tümleme kanununa göre, gölgenin bir kısmı bedenimize iner ve belirti
olarak bedenlenir. Dikkatimizi oraya çeker. Bu da bizi, uzak durduğumuz gerçekliği yaşamaya ve gerçekleştirmeye zorlar. Belirti, bilincimizde eksik olanın bedensel olarak yoğunlaşmasıdır. Hastalık belirtileri, bastırılan gerçekleri görünür kılarak, insanları dürüst hale getirir.
İnsan, orta noktadan kenara doğru kaydıkça, hastalık insanı yeniden ortaya doğru
sıkıştırır ve tüm tek yönlü yaklaşımları dengeler. Hastalık ve ölümün,
varoluşun kaçınılmaz gerçek yol arkadaşları olduğunu fark etmeye cesaret
edebilenler, onların içlerindeki yardımsever ve bilge dostlar olduğunu
keşfederler. Hastalık belirtileri varlıklarıyla bizde gerçekten
neyin eksik olduğunu, nelerin hakkını vermediğimizi, neyin gölgede kalıp
kendini gerçekleştirmek istediğini ve bizim nerede tek taraflı hale
geldiğimizi gösterirler.
...
Çok çok yerinde ve etkili bir yazı yazmış Zeydan hanım. Aynı zamanda
spritüel anlayışın sağlık konusuna bakışını da aktarmış oluyor. Birlik
bütünlük nedir, ne demektir, bir olmak ne demektir, daha da hissediyor,
tüm hayatın ilke ve işleyişinin sezgilerini alıyor insan...
Hayatımın şu son birkaç senelik döneminde tam olarak hissettiğim ve gördüğüm gerçekliği tarif etmiş resmen..
www.dynamiskisiselgelisim.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder